Yaşıyorum çünkü böyle olması gerekli.Artık sevinmeyi beceremiyorum. Zamanın unutturduğunu,iyileştirdiğini söylemişlerdi.Başkalarını belki;fakat beni..Beni teselli etmiyor.!Kelimeleri daha fazla zorlamanın faydası yok..
Bale yapan birisi sadece kaslarını ve kemiklerini değil, dansın ruhunu, onun da ortaya konmasıyla hareketlerinin ifadesini ve uyumunu devreye sokmalıdır…
Hiçbir zaman başkalarını dinleme. Genellikle etrafta başkasının mutluluğunu ve başarısını kıskanan ve kötü niyetli insanlar vardır; bu yüzden onlardan sakın ve uzaklaş…
Duygu yüklü harika bir roman ‘Atlıkarınca’. Kesinlikle okunması gereken kitaplardan biri diye düşünüyorum. Bir balerin olan Anna’ nın çocukluğundan ölümüne kadar olan hayatı hikayelendirilmiş. Kitabı okurken hayatın çok çabuk ilerlediği ve her anımızın kıymetini bilip dolu dolu yaşamamız gerektiğini düşünmeden edemedim…
“Atlıkarınca misali aşkım, dönüp dolaşıp hep sana gelen”…
Kitapla kalın…
Kitap ismini kahramanın çocukluğunun geçtiği çiftlikteki atlı karıncadan alıyor sanırım.Aslında yazarların ilk yazdıkları kitaplar çok güzel oluyor.Sonrasında yayın evi anlaşmaları,ticari amaçlar vs işin içine girince kalite düşüyor.Yazarımızın görüntüde tek kitabı olmasına rağmen ben umduğumu bulamadım.
Birkaç yıl önce doğum günümde hediye olarak aldığım ve yıllardır okumayı ertelediğim bir kitap Atlıkarınca.
~Spoiler sayılabilir~
Anna Balint adlı yetenekli bir balerinin ve hayatına giren insanların yaşam öykülerine dahil oluyoruz. Kitap iki kısımdan oluşuyor diyebilirim. İlk kısımda Anna'nın kariyerinde ilerlemesi, Bolşoy Tiyatrosunun baş balerinliğine yükselmesi ve Sergey'le yaşadığı yasak aşkı anlatılıyor. İkinci kısımdaysa Anna, tanıdığı herkesin ölümüne tanık oluyor. Yazarın Anna'ya acı çektirmek için kullandığı yol bana basit geldi. Ölüm derinliği olan ve yaralayıcı bir olay olabilir, peş peşe tüm karakterler öldüğündeyse bana kalırsa anlamını yitiriyor. Sergey'e duyduğu aşkın 'büyük' olduğunu ya da Sergey'in Anna'yı aynı derecede sevdiğini de düşünmüyorum. 30'lu yaşlarındaki evli ve çocuklu bir adamın 18 yaşındaki genç bir kadınla birlikte olması her açıdan yanlış, kitaptaki aşkın derinliğini hissedebilseydim bu noktanın üzerinde durmazdım.
Bunların yanında kitapta belirgin olarak fark edilen şey, Anna'nın değişimi. Gençliğindeki neşe ve ümit dolu halinin soluşu, üst üste yaşadığı kayıplardan kendini de sorumlu tutuşu ve intiharı deneyişi karakterindeki değişiklikleri net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Klasik romanları seven okurların pek sıkılacağını düşünmesem de okunmasını tavsiye edeceğim bir kitap değil. Aşk ve ölümden çok bale üzerinde durulsaydı kitabı sevebilirdim. Karakterlerin birbirlerine hitaplarındaki laf kalabalığı da kitabın eksilerinden bir tanesi.