Gelgelelim idealeştirilmiş imgenin sarsılmasına izin verecek olursa bir anda korku ve zaaflarıyla
yüzleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalır: İddialarından vazgeçme ve kendi gözünde önemsiz bir şahsiyet durumuna düşme tehlikesiyle. Böyle bir yüzleşmenin ona daha iyi bir insan olma fırsatı sunabileceği ve bunun da her türlü ideal imgenin parıltısından çok daha degerli olduğu ona defalarca söylense bile bu uyarının onun nezdinde uzun bir süre boyunca higbir değeri olmayacaktır. Bu onun için
öngöremediği ve bu yüzden de adım atmaya çekindiği bir durumdur.
Bununla beraber, bu imgenin tümüyle hayali
ya da kurmaca olduğunu göstermez. İdealestirimis imge oldukça gerçekçi etkenler tarafından belirlenen bir tür sanatsal yaratımdır.
Çoğunlukla kişinin sahih ideallerinden izler taşır. Abartılı basarilar hayali olsa da, bunların gerisinde gizlenen potansiyeller çoğu zaman
gerçektir. Şöyle demek daha doğru olacaktır: Bu imge oldukça gerçek içsel gereksinimlerin sonucunda meydana gelmiştir; oldukça gerçek
işlevleri yerine getirir ve yaratıcısı üzerinde de oldukça gerçek bir etkisi vardir. Bu imgenin yaratılması sırasında işleyen süreçler öyle kesin kurallar tarafından belirlenmiştir ki imgenin belirli özelliklerini bilmek, söz konusu kişinin gerçek karakter yapısına dair çok yerinde bazı çıkarımlar yapmamızı mümkün kılar.
İdealleştirilmiş imge ise ya kusurlar yadsıdığı ya da bunları açığa vurduğu için gelişimin önünde kesin bir engeldir. Sahih idealler alçak gönüllüye, idealleştirilmiş imgeyse kibre kapı aralar.
Normal insanın bakış açısından yaklaştığımızda bu üç tutumun bir arada olmaması için hiçbir sebep yok. İnsan hem başkalarına karşı verici olabilmeli hem mücadele edip hakkını arayabilmeli hem de bazı şeyleri kendine saklayabilmelidir. Bu üç özellik birbirini tamamlayabilir; uyumlu bir bütün meydana getirebilir. Eğer bu özelliklerden biri ağır basıyorsa, bu yalnızca bir hattın fazla geliştiğinin göstergesidir. Ne var ki, nevrozda bu üç tutumun birbiriyle uyuşmamasının birkaç sebebi vardır. Nevrotik kişi esnek değildir; belli bir durumda atacağı adımın uygun olup olmadığına bakmaksızın uyum göstermeye, tartışmaya ya da uzak durmaya mecbur hisseder kendini ve bunlar yapamadığında da paniğe kapılır. Bu yüzden söz konusu üç tutum güçlü bir biçimde var olduğunda kişi ciddi bir çatışmaya girmeye mecburdur.
Evlenme arzusunun zorlanımlı bir nitelik aldığı kadınlar grubunu da anmak gerek. İşte bu tip kadınlar, kendi yaratıcı güçlerini ve becerilerini geliştirme yetisinden yoksundurlar