Sırf Êzîdîdir, diye Êzîdîliğin merkezi olan Laleşte sürülen, dağları Şengaldan kopartılan dört yüz yılını sürgün yollarında geçiren, yara bere içinde bırakılan bir kabilenin üyesidir.
Müslümanların, yerine göre Hıristiyanların ve dahi Yahudilerin sınır tanımaz zulmüyle inleyen, eriyen, büzülen kendi ırkının ihanetiyle vurulan, satılan, yakılan; bu nedenle güvenmemeyi yaşamın temel ilkesi olarak addeden bir geleneğin, kaskatı bir geleneğin, köredici sadakat vurgunlarına maruz kalan bir ailenin zavallı bir çocuğudur Mahmut Baran
Dobralığı ve riyakârlığı, gözüpekliği ve korkaklığı, mertliği ve namertliği, inkârı ve müsamayı iç içe yakalayan bir Kürttür. Yani bir insandır. Kırkına varmış ama hala içindeki çocuğu ışığa tutmaya çalışan, insanların deli mi ne? diyebildiği huzursuz ve tuhaf bir adamdır.
"Ben politik bir tutsağım. İdeallerim, gelecek adına güzel hayallerim var. Bu uğurda 20. yılımı dolduruyorum cezaevinde. Hakikati oluşturan; eşitlik, adalet ve özgürlüktür. Hakikata seslenen ve hakikat adına seslenen ne varsa kabulümdür."
Cezaevinde daima bir boşluk hali var. Geniş, yaygan, derin, uzun, sert ve mutlak! Yazmak bu hale karşı isyanın bir biçimidir. Bu boşluğun sesi, rengi, dini, ısısı, kütle yok. Ve hiçliği bir yazgı olarak önüne koyuyor. Hiçbir şey olmamak;yok hükmünde yaşamak! İradesiz, duygusuz, sessiz, renksiz, dinsiz bir hayvan gibi! Yazmak, var olduğunun kanıtıdır. Yazmak, korumaktır toplumu korunmaktır toplumdan. Tarihe not düşmektir, karınca kararınca. Günün zorluklarına göğüs germek için üç asır, beş asır sonrasını tasavvur etmektir. Mazlumun öfkesini, acılının ahını, sevenin aşkını, ölenin ruhunu geleceğe taşırmaktır. Kendini yakıp etrafını aydınlatmaktır.