“İnsanoğluna özgü muhteşem üç duygu var, sevgi, nefret ve korku... Bunları sonuna kadar hissetmeden, sınırlarını sonuna kadar zorlamadan yaşayan insan, bence sadece bu dünyada gereksiz yer işgal etmiş bir organizmadan ibaret.”
“İnsanın niye çoğu kez bakıpta görmediğini, görüpte algılamadığını, niye algılamaya çaba göstermediğini düşündüm. O kadar çok şey vardı ki yaşamımızda, her an, uzanıp dokunulmayı, gözlemlenmeyi, anlaşılmayı, beğenilmeyi, sevilmeyi bekleyen.”
“Niye diye düşündüm, daha büyük, daha geniş, daha yüksek? Neydi insanoğlunu böyle bir yarışa sokan, tarih boyunca, kişisel onur mu, milli gurur mu? Üstelik bir gün geçileceğini, birilerinin daha görkemlisini yapacağını bile bile.”
“Bir Türk boş bir arazi veya yeşil bir alan gördüğünde ilk olarak buraya kaç bina, kaç daire sığdırırım diye hayal kurar ve birkaç istisna hariç, dahi mimarlarımız ve kalfalarımız da kabus tasarımlarıyla bu hayalleri gerçekleştirirler.”
"Böyle anları yaşadınız mı bilmiyorum ama o kadar anlatması zor bir his ki. Binlerce düşünce zihninizden geçiyor, yüzlerce sözcüğü mantıklı bir dizine sokmaya çalışıyorsunuz ve bunları ağzını açıp sesli ifade etmeye çalışıyorsunuz. Ama olmuyor."
Örf ve adetlerin, toplumsal değer, yargı ve inançların yerle bir edildiği, insani değerlere önem verilmeyen, hayatı ve ilişkileri uçlarda yaşamayı benimsemiş sıradışı bir aşk hikayesi... Açıkcası okurken bazı bölümlerin hoşuma gitmediğini söyleyebilirim. Özellikle farklı ve dikkat çekici olması için yapılmış olan fantaziler (iğrenç!!) hiç hoş olmamış ve eserin itici olmasına neden olmuş.
Garip bir aşk hikayesi!!! Kitap tantım bültenindeki şu yazı kitabı özetlior: Bir kadın ve bir erkeğin kısa soluklu birlikteliklerinde, toplumun kabul ettiği tüm yargılara ve değerlere baş kaldıran, fütursuz yaşam biçimlerinin öyküsü.
Bu ilişkiye "aşk" demek mümkün değil. Onun için herhalde bu romanın adı " Bir Tutkunun Anatomisi".