Londra Üniversitesi, Goldsmiths College Medya Bölümü’nde Irk, Etnisite ve Kimlik alanında ders veren Sara Ahmed’in feminist kuram, eleştirel ırk araştırmaları ve sömürgecilik sonrası kuram konularında araştırmaları vardır. Yayınlanmış çalışmaları arasında Differences that Matter: Feminist Theory and Postmodernism (1998),Strange Encounters: Embodied Others in Post-Coloniality (2000) ve Queer Phenomenology: Orientations, Objects, Others (2006) sayılabilir. Ayrıca International Journal of Cultural Studies, European Journal of Women’s Studies, New Formations, Borderlands ve Culture, Theory and Critique dergilerinde editörlük görevlerinde bulunmuştur. Yazarın The Promise of Happiness adlı eseri de yayın programındadır.
Bringing Them Home ,Avustralya’daki zalim ve şok edici asimilasyon projesi kapsamında ailelerinden koparılmış yerli çocuklardan oluşan Çalınmış Nesil hakkında bir rapordur. Bu yerli çocuk nesli aileleri, toplumları ve kültürleriyle ya çok az temasta bulunarak ya da hiç temasta bulunmadan büyümüştü. Çoğunlukla evlerinden zorla götürülmüşlerdi.
Avustralya yerlilerinin bedenlerine verilen hasar düşünüldüğünde, sadece bireyin ten yüzeyinde değil, topluluğun ten yüzeyinde de hasarlar görürüz. Şiddet sadece evinden alınan bireyin bedenine karşı uygulanmamış, ayrıca bedeni “paramparça” edilen yerli topluluğu da şiddete maruz kalmıştır. Sevilenlerle “bağlar”ın kopmasıyla topluluk hasara uğramıştır. Kai Erikson’un ifade ettiği gibi, kolektif travma “sosyal hayatın temel dokularından birine yapılan ve insanları birbirlerine bağlayan bağları koparan bir darbedir”.Toplumun en dış katmanı hasar görür fakat bu hasar toplumu oluşturan her bir bedenin teninde hissedilir. Bringing Them Home, kendini toparlamayı çok güç kılan bu ayrılık acısı, yaralanma, yitirme ve kayıpları anlatan bireysel tanıklıklardan oluşur. Belge bu tanıklıklar bir araya getirilerek oluşturulmuştur.
Bir yapının size çarpabileceğini, bir yapı tarafından incitilebileceğinizi öğrendim. Sizi taciz eden adama izin veriliyor, bu yapıdır. Adamın uyguladığı şiddet doğal ve kaçınılmaz diye gerekçelendiriliyor, bu yapıdır. Bir kız çocuğu adamın şiddetinden sorumlu tutuluyor, bu yapıdır. Hane içi bir çağrı olduğundan arkasını dönen bir polis, bu yapıdır. Kadının ne giydiğinden bahseden bir hakim, bu yapıdır. Bir yapı düzenlemedir, düzendir, binadır, bir montajdır.
Yazar bu kitapta belli duyguların daha çocukken bir renge dönüştüğünü, şekillenen bu duygunun da nesilden nesile aktarıldığını savunur. Ötekine olan bakışımız da bu aktarımın mirasıdır. “Acı” , “nefret” , “iğrenme”, “sevgi” , “utanç” gibi bölümlere ayırdığı kitapta bu duyguların kuramsal ve pratikteki yansımalarını örneklendirir. “Acıyor” artık
#66908076 (Kişisel Olan Politiktir) ile çapraz okuma yaparak belli başlı politik sancıların daha net anlaşılmasını sağlamak adına yazmak istedim bu incelemeyi.
Rosa Luxemburg'un sorduğu bu soruyu başlığa koyarak başlayalım. Çünkü hali hazırda verilmekte olan mücadelenin henüz ekonomi-politiği ortaya koyulmuş değil, ve
Sara Ahmed, çalışma alanı feminist teori, lezbiyen feminizm, queer teorisi, eleştirel ırk teorisi ve postkolonyalizmin kesişimini içeren bir İngiliz-Avustralya bilginidir. Yazdığı bu eser; feminizmi anlamak isteyen kişilerin gerçekten sindire sindire okuyarak büyük bir bilgi birikimine sahip olmasını sağlayan bir eser.
Feminizme tutunmak, mücadele etmek, işyerinde, ailede, akademide hatta ikili ilişkilerde kazanılan bütün tecrübeleri eleştirel düşünce ile buluşturmak feminist bir yaşam sürdürmenin her şeyi sorgulanabilir kılmakla mümkündür.
“Umut olan yerde, zorluk vardır” diyerek önümüze çıkacak olan bütün engelleri birer motivasyon kaynağına dönüştürmeliyiz. Feminizmin gerekliliği ve feminist bir hayatın nasıl yaşanılacağını umut dolu bu metin ile düşünebiliriz.
Bu eser resmen elini taşın altına koymaktan çekinmeyenlerin bir davetiyesi niteliğindedir.
“Feminizmin korku salmasına şaşmamalı; birlikte tehlikeliyiz.”
'' Ni una menos! ''