"Söylemeye bile gerek yok, bölgedeki diğer hükümetler de (örneğin, Mısır, Türkiye ve İran) işkenceye göz yummakta ve yalnızca kendi yurttaşları dışındaki kişilere işkence eden İsrail'in aksine, kendi yurttaşlarına da serbestçe işkence yapmaktadır. Fakat İsrail örneğinde önemli olan nokta, liberal-demokratik bir devletin hukuken ne kadar acıya izin verilebileceğini ölçme konusunda gösterdiği titizliktir. Belli ki çok fazla acı verilmemesi gerektiği gibi bir kaygı mevcuttur."
Müslümanlar ifade Özgürlüğüne Getirilen
Kısıtlamalar Hakkında Ne Düşünüyor?
Küfre girme hakkındaki İslami fikirler nelerdir? Bütün Müslümanların benzer düşünmedikleri açıktır ama İslami düşüncede küfre girme hakkındaki sorular, hep ahlaki bir geleneği kastediyor. Bu geleneğin kendisi bile, bütün bir "medeni yet insanları”na adedilemeyecek uyuşmazlıklara, gerilimlere ve değişkenliklere sahip. Bununla beraber, özgürlük hakkındaki başka liberal fikirleri keşfedebilmek için geleneğin bazı yönle rinin altını çizeceğim. Bunlardan biri, İslamî geleneğin kökeninin liberal toplumun sağladığı ve koruduğu özgürlüklere (bilhassa ifade özgürlüğüne) izin vermeyen daha sınırlayıcı bir ahlaki gelenekle yattığı varsayımıdır. Bu varsayımda doğruluk payı olsa da, mevcut veya namevcut olan basit özgürlük kavramı bu noktada bana yeterli görünmüyor.
İslami dini düzenlemenin bireyin istediği gibi davranmasını kamusal yasaklamalarla sınırlandırdığı ve böylece ahlak ve görenekler arasındaki (dünyevi bir eleştiri için hayati olan) çizgi nin hiçe sayıldığı, seçme mekanının daraldığı doğrudur. Dünyevi eleştiri, her şeyi görmek ve duymak ister: hiçbir şey tabu değildir, her şey eleştirel yükürnlülüğe tabidir. Söz ve davranış kısıtlamyorsa, bu, medeniliğe uyum sağlamalan gerekliliğindendir (peki kendi istekleriyle mi?). İyi görenekler dindarlığın yerini alır; kamusal ve özel olan da düzgünce birbirinden ayrılır.
Sekülarizmin özü nedir? İnsanların temelde ya da ahlaken eşit oldukları inancı, herkesin dilediğini yapmakta özgür olduğu bir alanın bir vicdan ve özgür eylem alaninin, bulunduğunu ima eder. Bu inanç, klasik liberalizmin temel değerinde özetlenir: “Eşit özgürlüğe” bağlılık. Bu umursamazlık mıdır, inançsızlık mıdır? İkisi de değil. İnsan olmanın, akli ve ahlaklı bir aracı olmak, kendi eylemlerinin sorumluluğuyla özgür bir seçici birey olmak anlamina geldiği şeklindeki sağlam inanca dayanır. Kuralların "körü körüne" takip edilmesinden ziyade, vicdana büyük önem verir. Hakları, başkalarına karşı görevlerimizden ayrı düşünmez. Bu aynı zamanda Hıristiyanlığın temel eşitlikçi ahlaki içgörüsüdür. Aziz Pavlus’un “Hıristiyan özgürlüğü” ile Yahudi yasalarına uyulması arasında kurduğu karşıtlıkta kendini gösterir.?