Kıymeti yok aslında ne yaptığımızın
İbrahimce bir duruştur aslolan
Kime yakın durduğumuzun
Ve kimi dost bildiğimizin
Şahitlidir bunca meşakkat
Elimizdeki baltalar ve bıçaklar
Putlarımız içindir
İçimizdeki dışımızdaki
Kırabilmişsek iblisin belini
Gayrı üzülmek yoktur bize
Yepyeni bir gün başlar bizim için
Taptaze bir ömür tutuşturulur ellerimize
Kirimiz kırılmış putlarla süpürülür geçmişimizden
Onun için biz bu günü bayram biliriz
Onun için sığmaz
İçimiz içimize
Aşk, seferdir Mihrican!
Yoktan vara, azdan çoğa
Ki donatır insanı.
Güzergâh nerde, nasıl
Bahta ne düşmüştür elestten
Çöl kuşanmak, ayaza bulanmak
Ölüm ile ikiz olmak vaciptir.
Gönülde şaklayan kırbaçtır visal.
Aşk, soluk ister Mihrican!
Bir Yolcudan Arda Kalan
İslam’ın ruhunu sanatında ve bestelerinde icra eden adam ,yeni zamanların dervişi, gençliğimizin baharı ezgileriyle yolumuza ışık tutan üstat , Abdülbaki Kömür 40. Sanat yılın mübarek ola.
Gittin; tozlu bakışların kaldı, çıldırtan hüznün.. Şehrin kaderi değişti, yoruldum sabahları sevmedim artık. Uyanmak korkunçtu anladım gecenin kehanetini, yalnız kaldım kıyında. Kaybolmuş bir denizin yasını tuttum. Düşlerimde solgun çiçekler görüp ağladım. Umutla sarıldım telefonlara. Soğuk yüzlerinde cesaret aradım. Hep yüzümü çarptım aynalara, yorumsuzdu sözlerim. Kalp ağrıları, içimde sessizce dans eden akrebin hüneri, bir hayatın makyajını.
- Bir mecnun kimliğine bürünüp seni anmak artık zor…
Birlikte yürüdük yeniden anlam kazanan kelimelerle. Gece trenlerini sevdik, akşamın kalabalık saatlerini, tenha sularını bir ırmağın, badem çiçeklerini.. Bir sıcaklığa tutunup öylece hayatı ve ölümü yokladık. Gecenin serin suçlarını paylaştık gizlice. Bilmiyorum, bilmiyorum kaç ömür sığdı bir gecenin düşlerine..