Merakla paketleri açardım: Kitap... Kitap... Kitap...
Kızardım: "Baba niye başka bir şey getirmiyorsun?" Sakin, yumuşak bir ses tonuyla hep aynı yanıtı verirdi: "Başka ne getireyim oğlum?" Yemeğini yemeden kitaplarının başına çökerdi.
Evimizdeki tek odada, iki sedirimiz, iki kilimimiz ve iki penceremiz vardı. Eşya almak için paramız yoktu. Küçüktüm ama yoksul olduğumuzu biliyordum. Kimseye söyleyemediğim tek bir isteğim vardı: Siyah lastik bir çizme?
Devlet, yurttaşına diyor ki: “Din, mezhep ayrımı yapmayacaksın!” Anayasa’da yer alan hiçbir hürriyetin, bu ayrımı yapmak için de kullanılamayacağını hükme bağlıyor. Sonra kendisi “din eğitimi”ni “zorunlu” yapıyor.
"Dinsizdir, Tanrı düşmanıdır" demek yerine toplumun, "her hazır yargıyı yeniden didik didik inceleyen" yazarlara da büyük ihtiyacı var diyebilmek bir laik devlet anlayışıdır.
Örneğin hiç unutamam, Deniz Gezmiş arandığında bizimkiler "Gelse de bizim evde saklansa" derdi. Babam ise yakalandığında çok üzülmüştü. "Bu adamlar gencecik çocukları asacak" demişti.
Bir ülkede laiklik yoksa, o ülkede barış sağlanamaz. Yani barışın, bir nice koşuluyla birlikte hoşgörünün de eksiksiz olması gerekir. Olabildiğince mi? Hayır, Atatürk devrimlerinin kısıtlaması ve düşünsel bağı içinde.
Turan Dursun