Hepimiz suyun altındayız. Aşık olduğumuz anlarda, güldüğümüz ya da bir sanat eserine baktığımız anlarda suyun üstüne çıkıp ciğerlerimizi hava ile dolduruyoruz. Sonra tekrar suyun altına giriyoruz. Her an boğuluyoruz ama ölmüyoruz...
Neden çocukluk arkadaşlarımızla dostluğumuz, hayatımıza biz olgunlaştıktan sonra giren insanlarla olan dostluğumuzdan daha köklüdür? Yıllarla mı ilgili, yoksa çocukluktaki ilişkilerimizin daha çıkarsız ve masum olmasından mı?
Hayatımızı adadığımız amaçlarımız, aslında arka planda başkalarının açgözlülüğü nedeniyle yaratılmış sahte yönlendirmeler olabilir. Bunun farkına vardığımızda iki seçeneğimiz vardır:
Ya kendimizi de kandırır, o amaçlara inanmışız gibi kabul ederiz.
Ya da her şeyi bırakıp yeni bir hayata başlarız.