İslamı evrensel bir dünya dini olarak yekpare ve sistematik bir yoruma tabi tutan modernist Müslüman alimler, kültür, zaman ve mekan farklılıklarının ötesindeki İslâm'ın hakiki özünü ortaya koyduğunu öne sürdükleri dini metinlerin modern tefsiri sayesinde İslam dünyasının birliğini iyice güçlendirmeye çalıştılar.Şüphesiz, Müslümanların fikir
"Müslüman reformcular, saldırı altında olduğu düşünülen müslümanların "itibarını yükseltmek için çareyi "İslam medeniyeti" kavramını sıkça dile getirmekte buldular. Reformcuların hedefi İslâm'ı "modernite" ile "uyumlu" hale getirmekti. İslam medeniyeti tarihi anlatısı içinde İbn Rüşd ve İbn Sina'ya ve "İslâm bilimi" konusuna yer açarak, İslâm'ın "Avrupa'ya katkısının" delili olarak görülen Endülüs müslümanlarının başarılarıyla "övündüler".
"Osmanlı İmparatorluğu savaşta yenilince, pan-islamist Reşid Rıza'nın başka yerlere bakması gerekecekti. Önce Haşimi prensi Faysal'ın "Arap milliyetçiliği" davasını benimsedi. Prens Faysal'ın "yeni Suriye Arap" devletinin "Arapların birleşmesini" sağlayacağını ve Osmanlı sonrası Arap diyarlarının İngiliz ve Fransız sömürgesi haline gelmesini önleyeceğini "umuyordu". Ancak bu umutlar, Rıza'nın da farkına vardığı üzere, Haşimi hanedanına verilen "Arap Krallığı" sözünün bir yalan olduğu ve Faysal'ın Suriye'deki yönetimine izin verilmeyeceğini ortaya koyan, 1916 tarihli, gizli Sykes-Picot Antlaşmasıyla suya düştü. Faysal, Şam'dan sürülmüştü. Reşid Rıza, 1926'dan sonra, Suudi Kralının liderliğini talep etti. 1930'ların başındaki Reşid Rıza, "başarısızlıklardan " yılgın düşmüş bir halde, Türk milliyetçilerinin küstahlığının bile, Hristiyan emperyalizmi altında yaşamanın "rezilliğinden" ve aşağılayıcılığından "daha iyi" olduğundan dem vurur olmuştu"