—Bizler barış yoluyla tarihimizin kara sayfalarına bir yenisini eklemiş olacağız sadece. Uğrunda sana ait olan her şeyden vazgeçtiğin bir barışın başkaca ne manası olabilir ki?
Zannediyorlar ki, insanları köklerinden söküp atabilecekler. Halbuki onların kökleri toprakta, sabit duruyor. Aslında onlar Filistin çocuklarını öldürmekle, vücutlarından küçük küçük gözler yaratmış olmaktadırlar... Kabirlerine dikilmiş gözler!
—Sokaklardaki varlığınız, insanların başına dikilmeniz, gözleriniz, ayaklarınız, çocuklarımıza doğru gitmeyi yol edinmiş olan kurşunlarınız; kan zulüm. İşte tüm bunlar bizi taş atmaya zorluyor.
...Ayaklarıyla tekmeliyor, vücuduna tükürüyorlardı. Ve biliyorlardı ki kendini biraz olsun toparlayabilmek için sanki bir senelik bir ölüme ihtiyacı vardı!
Öfkelendir toprağı kızsın
Bırak hüzünleri, geride kalsın
Ateş püskürür damarlarım
Gök gürültüsü sesim, şimşektir bakışlarım
Döneceğim sana ey vatan!
İnan ki döneceğim
Kan rengi kefenimi
Elimle getireceğim
"Kelimeler işte! Dile getirdiğimizde kendimizi kahraman zannettiğimiz kelimeler. Ama ne yazık ki güçlü ellerin yaptığı şeylerin hiçbirini değiştiremeye- ceğini unuturuz!" dedi.
Bakışlar tedirgin görünüyordu artık! Suskunluk ve haram olmuş kelimeler, kanlı elbiselere bürünerek yürümeye koyuldu yollarda. Izdırabla ağlayan gözler ve öfkeyle yeri döven ayaklar... Hayır... Hayır... Aksâ dışında herhangi bir şey olabilir; isterseniz çocuklarımızı öldürün, başlarını koparın giyotinlerinizle. Ölüm bizi korkutmaz, ağlatmaz bizi zulmünüz. Kurşunlarınız bizim için direnişten başka bir şey değildir. Dilerseniz avuçlarımızdan zeytin ağaçlarını söküp çıkarın... Ne yaparsanız yapın, baharı hapsedin isterseniz. Yağmur tanelerine savaş açın. Fakat, fakat Aksâ'ya yaklaşmayın...
Günler, hayallerimiz gibi geçer. Ve bize sadece, erircesine inleyen çürümüş çizgiler bırakırlar: "Vatanla tokalaşan elinin yanmaması ne kadar da zor- dur!"