Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dagobert Von Mikusch

8.7/10
3 Kişi
13
Okunma
1
Beğeni
1.346
Görüntülenme

Dagobert Von Mikusch Sözleri ve Alıntıları

Dagobert Von Mikusch sözleri ve alıntılarını, Dagobert Von Mikusch kitap alıntılarını, Dagobert Von Mikusch en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gücünü hep böyle istenilene göre bir şeyler yaratma yolunda harcamaya devam edersen, şu günler sana ne getirir bilemem, fakat geleceğini hiç kuşkusuz mahvetmiş olursun.
Sayfa 16 - CumhuriyetKitabı okudu
Mustafa Kemal, "Liman von Sanders olması gerektiği gibi bir komutandı" diye anlatır, "Sık sık görüş ayrılıklarımız oluyor ve birbirimizle sert biçimde tartışıyorduk, fakat bana her zaman doğru bildiğim şekilde hareket etmek serbestliğini sağlamıştır."
Sayfa 177 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Reklam
Dumlupınar Savaşı -Avrupalı açısından bakılacak olursa-son derece utanç verici bir şekilde olmuştur. Taraflar sayıca ve güççe aşağı yukarı birbirine denkti; hatta malzeme bakımından üstünlük Yunanlılardaydı. Zaferi kazanan bir dâhidir, bir Mustafa Kemal'in savaş yönetme sanatındaki dahice ustalığıdır. Onun içindir ki Türkler, Dumlupınar'a "Başkomutanlık Meydan Savaşı” da derler.
Sayfa 396 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Aslında kırmızı fes de bir çeşit modernleşme belirtisi olarak, yüzyıl kadar önce Yunanlılardan alınmış ve başa sarılan sarığın yerine geçmişti.
Sayfa 454 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
8 Kasım 1919'da İngiltere Başbakanı Lloyd George, Guild Hall'de büyük bir söylev verip, kasıla kasıla bütün dünyaya Osmanlı İmparatorluğu'na kabul ettirilecek barış antlaşmasının ana ilkelerinde Müttefiklerin tam bir görüş birliğine vardığını ilân etti. Görüş birliğine vardıkları, Rumların, Ermenilerin ve Arapların oturduğu bütün bölgelerde kötü Türk yönetiminin sona erdirilmesiydi; Karadeniz ve Ege Denizi'ndeki limanların bütün milletlere açık bulundurulmasıydı; boğazlar ve limanlar gözetim altında tutulacaktı, özellikle boğazlar Prusya militarizminin emri üzerine, buraları Müttefiklere kapatmaya kalkışmış bir hükümetin eline teslim edilemezdi.
Sayfa 286 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Ankara'daki general hakkında Avrupa'nın bütün bildiği, onun deliduman kumar oynayan biri olduğuydu. Bir avuç yandaşıyla bir devrim başlatmış, kendisini ülkenin hükümdarı durumuna getirmiş, yalınayak başı kabak çetelerden oluşan bir orduyla tek başına büyük devletlere kafa tutmaya kalkışmış ve en olmayacakmış gibi görünen işleri başarmıştı. Bu başarısı sürüp giderse, hedeflerini tarihte birçok kez görüldüğü gibi genişletmeyeceğini kim garanti edebilirdi? O günlerde bütün Asya kaynaşıp duruyordu. Bu ne yapacağı kestirilmez ve yıldızı parlak Türk paşası, acaba yalnız ülkesinin kurtuluşuyla yetinecek miydi? Kendi kendisini engellemesi düşünülebilir miydi? Onun Doğu'nun bir çeşit Napolyon'u, hatta belki de yeni bir Cengiz Han olması ve Sovyet Rusya'yla yan yana bütün İslâm dünyasını Avrupa'ya karşı, üstelik savaştan bitkin düşmüş, gücünü yitirmiş, içten parçalanmış durumdaki bu kıtaya karşı harekete geçirmesi hiç de olanaksız bir şey değildi. Belki de yirminci yüzyılın belirgin özelliği olacak olan bu Doğu-Batı gerilimi, o günlerde zamanın manometresinde ilk kez tehlikeli çizgiye gelmiş görünüyordu. Ne var ki Ankara'daki adam hakkında hemen herkes yanılıyordu.
Sayfa 383 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Reklam
Suriye ve Filistin'de, Halep'ten aşağılarda Kudüs'e kadar, oradan oraya dolaşıldı, çünkü başka bedevî oymakları da Dürzîler gibi davranmak eğilimi göstermişlerdi. Ülkedeki düzene karşı bir kimse için, bu ilk savaş deneyimlerinden daha da önemlisi, oradan oraya dolaşıldığı sırada II. Abdülhamit memurlarının yönetimine ilişkin edinilen izlenimlerdi. İllerde tam yetkili valiydi; imparatorluğun bu padişah vekilleri bir hükümdar gibi yaşamaktaydılar. Haremleri için güzel Çerkez kızları, ahırları için safkan Arap atları ve hükümet binaları için de değerli Acem halıları satın alıyorlardı.
Sayfa 59 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Geçmişle bağların bıçak gibi kesilmesi; insanın dünya, yazgı, aile, meslek, hükümet ve Tanrı anlayışında köklü değişikliklerin meydana gelmesi Türkiye'de önemli sarsıntılar olmaksızın gerçekleşti. Bunu da sağlayan Mustafa Kemal'in yurt içinde duruma egemen olması ve kendisinin halk yığınlarından tam destek görmesiydi. Ona karşı direniş yalnız üst tabakadan gelmiştir. Kendisini zorla ortadan kaldırmak girişimleri, özellikle ilk reform yıllarında hiç eksik olmadı. Bunlar çoğunlukla yetersiz şekilde hazırlanmış ve tam zamanında ortaya çıkarılmış hareketlerdi.
Sayfa 461 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Konferans böylece Lord Curzon ile İsmet Paşa arasında aylarca süren bir düelloya dönüştü. Lord, Britanya'nın dünyada sahip olduğu yüksek yerin kürsüsünde oturuyor, konferansı bir başöğretmen gibi yönetiyor, aferinler ve zılgıtlar dağıtıyordu, daha sıkça olanı da bu sonuncusuydu. Paşa ise ne kuru gürültüye pabuç bırakıyor, ne de yola geliyordu; her zaman hep serin kanlı kalıyor, yalnız işitmek istediklerini işitiyor, yılmadan, bıkmadan, inatla mücadelesini sürdürüyor, isteklerinden de tek kuruşluk indirim yapmıyordu. "Bu Türk tıpkı halı alışverişindeki gibi pazarlık ediyor" diyordu Lord Curzon öfkeyle.
Sayfa 420 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Mustafa Kemal’in her ne pahasına olursa olsun asla terk edilmeyeceği emrettiği hat, bugünkü Türkiye’nin sınırları olmuştur.
Sayfa 210 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Reklam
Ah aah
Sanayi yatırımları için Sümerbank ve yeraltı servetinin işletilmesi için Etibank. Uzun vadeli plânlar yapılıp, sonra da sanayinin kurulmasına girişildi. Böylece kısa zamanda -burada yalnız önemlilerini sayarsak- Alpullu, Eskişehir, Turhal, Uşak şeker fabrikaları; İstanbul, Kayseri, Nazilli, Ereğli, Malatya ve Bursa dokuma fabrikaları; Gemlik'te bir yapay ipek fabrikası; İzmit'te selüloz ve kâğıt fabrikaları; İstanbul'da bir cam fabrikası, Isparta’da gülyağı fabrikası, Keçiborlu'da bir kükürt fabrikası, Sivas'ta bir çimento fabrikası, Erzurum'da pamuk ipliği fabrikası, Zonguldak'ta sömikok fabrikası, Karadeniz kıyısında kömür ocakları ve özellikle de Karabük'de büyük demir-çelik fabrikası ortaya çıkıverdi. Daha birçok girişim gerçekleşmek üzeredir ya da plânlanmıştır. Kütahya sutkostik, asit sülfirik, süperfosfat fabrikalarıyla bir kimya sanayii merkezi olacak, büyük bir elektrik enerji santralıyla beslenecek ve linyitten yapay benzin üreten bir fabrikayla bağlantısı bulunacaktır. Bunlara Ankara ve Kırıkkale silâh fabrikaları, Kayseri ve Eskişehir uçak fabrikaları, Gölcük tersanesiyle yerli savaş sanayiinin yaratılmasını katabiliriz.
Sayfa 489 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
İmzalandığı yerden dolayı, Sevres barışı denilen bu antlaşmanın başlıca hazırlayıcılarından biri olan Lloyd George, Avam Kamarasında şöyle diyordu: "Hedefimiz Türk olmayan bütün halkları, Türk boyunduruğundan kurtarılmalarını sağlamaktır. Bir Mustafa Kemal'in ve onun gibilerinin, böylesi bir politikayı engellemelerine izin verirsek, Avrupa'nın üstüne düşen görevi en kötü şekilde yerine getirmemesi demek olur bu."
Sayfa 316 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Sevres antlaşması Kürtlere bağımsız bir devlet kurma umudunu vermişti. Lausanne barışı bu umudu yıktı. Kürtlerin bulunduğu bölgenin kuzey kesimi Türkiye'de kaldı. Güney kesimi, Musul da sonra buna katılarak, Irak Krallığına geçti.
Sayfa 447 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
“(…) O akşam masada, yoğun sigara dumanları altında, iki görüş dile getirildi. Bir görüşe göre, önce büyük adam, sonra vatanın kurtarıcısı olunmalıydı. Diğer görüşe göre ise lafla büyük adam olunmazdı. Önce vatan kurtarılmalıydı, ondan sonra bile, büyük adam olmanın sözü edilemezdi. Dostlarım, bu iki görüşten hangisinin benimki olduğunu sizler düşünüp bulabilirsiniz(…)”
Sayfa 127 - Örgün Yayınevi, 1. Baskı: Ocak 2009
Tahtın kurtulacağına inananlarla beraber olmak zorunda kalmak
Ama arkadaşları hareketin başında onun bulunmasını istediklerini ve kendisini desteklemeye hazır olduklarını bildirdiler. Yalnız bir önkoşulları vardı, padişah ve halifeye karşı hiçbir girişimde bulunulmayacaktı. Mustafa Kemal istenilen bu garantiyi onlara verdi (o anda vermek zorundaydı) ve sonra da şu istekte bulundu: "Başarının en önemli koşulu, ordudan ayrılmış olmama rağmen vereceğim direktiflerin, sanki ben hâlâ en yüksek komutanmışım gibi derhal yerine getirilmesidir". Bu isteği de yerinde görülüp kabul edildi. Bu bağlılık andına komuta yetkisi bulunan görev başındaki generaller de katıldılar. Böylesi bir harekete geçmekle padişaha gerçekten hizmet edileceğine ve onun tehlikede bulunan tahtının kurtarılacağına inanıyorlardı.-
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.