Seçeneklerin bolluğundan ve serbest zamanın azlığından muzdarip, genellikle en yapılabilir ve makul gözüken yönteme doğru hiçbir şey yapmamaya çekiliyoruz
Sanki vücudumun her bir parçası bana" yeter" diyor gibiydi. Şimdiki görüşüme ve zihinsel hastalıkları algılayışıma göre, bedenim bana bağırarak nezaket gösterdi. Ben onu dinlemiyordum, bu yüzden haykırdı ve "Artık ara verip hayatını gözden geçirmek ve kendinle nasıl ilişkilendiğini yeniden değerlendirmek zorundasın" dedi
"Sınırları görmezden gelinen beden yeterli uyku almadan, dinlenmeden ve düzgün yemek yemeden hareket eder ve giderek artan alerjileri ve kronik hastalıklarını susturmak için reçeteli ilaçlardan medet umar"
Çalışmaya direnişlerini ücretli çalışmanın mecburi kıldığı bedensel fedakarlıkların reddi olduğunu ileri sürebiliriz. Marx'ın kaleme aldığı bu heyecanlı paragraf, bu tür fedakarlıkları hatırlamak adına oldukça kıymetli:
"Sermaye, midesi kazınmış bir kurt adam misali işgücü fazlasına duyduğu açlıkla, çalışma gününün yalnızca ahlaki sınırlarını değil, fiziksel üst sınırlarını da delip geçer. İnsan bedeninin büyümesi, gelişip serpilmesi ve sağlığının devamı için gerekli olan zamanı gasp eder. Temiz hava solumak ve güneş ışığını tüketmek için gereken zamanı çalar. Yemek zamanını dahi mümkün olduğunca üretim sürecine dahil etme pazarlığı içindedir. Kazana kömür atar ya da makineyi yağlar gibi, emekçi de bir üretim aracıymış gibi ona yemek verir. Bedensel kuvvetin yerine gelmesi, toparlanması ve tazelenmesi için gerekli olan derin uykuyu, canı çıkmış bir organizmanın yeniden canlanmasına yetecek birkaç saatlik uyuşukluğa indirger. Çalışma gününün sınırlarını emek gücünün normal işleyişinin devamlılığı belirlemez, aksine ne kadar mecburi, hastalıklı ya da acılı olursa olsun, emek gücünün gündelik olarak mümkün olan en yüksek oranda harcanması çalışma gününü ve işçinin dinlenme süresinin sınırını belirler"