Dilefruz yalağın önünde durdu. Elini iyice kaldırdı ve örgüsünü var gücüyle taşa vurdu. Bir daha. Bir daha. Düğümler çözülüp tellerin her biri ayrı yere dağılıncaya, uğursuz yılan geberinceye kadar vurdu.
Sanıyordu ki bu tepeler; kim bilir hangi evin yün döşeğinde doğmuş, hangi değirmenin ekmeğini yemiş, hangi çayın suyuyla yunmuş köylülerin sahrada dolaşan ruhlarıydı. Sanıyordu ki kendi de o tepelerden biriydi. Oradan oraya taşınmaktaydı.
Selamm Bugün sizlere yine harika bir öykü kitabıyla geldim.
Toplam 12 hikayeden oluşan bir kitaptı. Kitabı okurken okuduklarınız film gibi gözünüzde canlanıyor, sanki bir film izliyorsunuz ama dış seslendirmeli bir film.
Benim en beğendiğim hikâyeler; Zehir, Paha ve Bayan Mordehay'ın Peruğu oldu. Gerçekten çok beğendim.
Bir sonraki yoruma kadar okur kalın..
"Gülümse, derlerdi. Kameraya bak ve gülümse. Evet, çok güzel oldu. Bu peruk çok yakıştı. Mordehay aynaya bakıyor, peruğu satıcının ağzına tıkmak, kameraya tükürmek, hayatında ilk defa sadece olduğu gibi görünmek istiyordu."