Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Edoardo Persico

Edoardo PersicoMimarlığın Kehaneti yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
2
Okunma
1
Beğeni
334
Görüntülenme

Edoardo Persico Sözleri ve Alıntıları

Edoardo Persico sözleri ve alıntılarını, Edoardo Persico kitap alıntılarını, Edoardo Persico en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Faydalı mimarlık mı? Toplumun duygularını dışavuran bir araç olarak mimarlık mı? Mimarlığın zevk sorunundan başka bir sorunu yok.
Sayfa 99
Katalogda, Bardi’nin dilekçesinde yer alanlardan yalnızca bir cümle tekrar ediliyor: “Mimarlığın devlet sanatı olması önerisini dkkatle ele aldığımızda, bu önerinin temel sanat anlayışının yaşamasını ve gelişmesini sağlayacak yeni tohumlar barındırdığını kabul edebiliriz.” Bu şekliyle İtalyan mimarlar bu öneriyi kabul ederken, “Rasyonalizm”in temelinde var olan nedenleri sonsuza kadar reddediyor ve bütün talihlerini siyasal mücadelenin sunacağı çarelere bağlıyorlardı. İtalya’da yeni mimarlık ülke dışı kaynaklı çağrışımlarla doğmuştu. Otto Wagner’in üslubunun etkilerini taşıyan D’Aranco, Rigotti ya da Sommarunga’ya kadar eskiye uzanmadan, yeni dönemin mimarlarının entelektüel dünyalarının oluşumunu hatırlamak yeterlidir.
Sayfa 57
Reklam
Mimarlıkla siyaset arasındaki ilişki, Max Taut’un ulaştığı sonuçlara bile ulaşamadan müzakere etmenin doğasını alt üst etmiştir: “Geschmakt Fragen sind sozialen Fragen”* *Alm.; “Zevk Meseleleri Sosyal Meselelerdir.” -çn
Sayfa 48
O zaman parabolün bazı noktalarına değinmeye çalışalım. “Rasyonalist”lerin ilk sergisi, şu “Roma mirası”yla ilgili olanı, Bartning’den Gropius’a, Hoffmann’dan Le Corbusier’ye, bütünüyle Avrupa mimarlığı etkisinde düzenlenmiştir. Öyle ki İtalyan Rasyonalizm’inin ilk arketipi olarak göklere çıkarılan Matte-Trucco’nun “Fiat”ı bile bu iklimin dışında kalmayı başaramamıştır. 1931 yılında düzenlenen ikinci Fuar, aynı tavrın yeniden teyit edilmesidir; en göze çarpmayan eserler, Loos* ve Holzmeister tadında olup, üslup olarak “Akdenizlilik” iddiasında bulunan eserlerdir. Başka deyişle, yeteneksiz mimarın çizdiği Ege ve Capri tarzı evlerin replikaları için Liberty zevkinin dallarından birine tutunduğu kabul edilecek ve temelleri Saar’da atılıp Ankara’daki Batılılaşma tezine uygun binalar inşa eden, yerel gelenekten gelmiş, son derece saygın bir mimarın çalışmalarına gönderme yapılacaktır.**
Sayfa 55 - *Adolf Loos (1870-1933) mimarlık eleştirmenlerinin en ateşlilerinden biridir. En büyük yeteneği, özgürlük çağı sanatçılarının çoğu gibi, iç mekan düzenlemeleridir. En bilinen ve en özgün çalışmaları olan 1898 yılında yaptığı Goldmann mağazası ya da 1926’n
Nitekim yeni resim karşıtlığından yeni mimarlık karşıtlığına geçen Mauclair’in üslubunu bilmeyen “Gelenekselci” var mıdır?* *Camille Mauclair’in “Figaro”da çıkan makaleleri şu kitapta toplanmıştır: La crise du panbetonnisme integral. L’architecture va-t-elle mourir?, Nouvelle Revue Critique, Paris, 1933. Yazar eski formüllerin, “impuissantes a
Sayfa 41
19. yüzyılın sonlarında, Chicago ve Buffalo arasında, Kuzey Amerika Püritanizm’inin ikiyüzlülüğünün, Öncüler dönemi perhizlerinin karşısında, bu mimarın eserlerindeki şiirsel üslup, dolu dolu ve bereketli bir hayata tanıklık eder. Wright’ın yaptığı bir ev içimde hep Sherwood Anderson’un Yhe New Englander kitabındaki Elsie’yi uyandırır: “Elsie tarlaların sonsuzluğunda, içinde tek bir arzuyla koşuyordu. Yaşadığı hayattan kaçmak ve tarlaların bir köşesinde saklı olduğunu hissettiği, yeni ve tatlı bir hayata başlamak istiyordu.” Wright’ın eserinin bana neden bunları çağrıştırdığını biliyorum: Bunu Wright’ın bizzat kendisi, mimarlık yazılarında, insan ruhunun özgürlüğüne çağrıda bulunarak söylüyor. Nehirlerde yüzen evler çizen ve standartlar konusunda öğütler veren bu Amerikalı’nın iç dünyasında Ruskin ve Morris’in yaşadığını biliyorum.
Sayfa 93
Reklam
*”Kentte bireysel özgürlük, öğretinin köşe taşıdır: Bireysel özgürlüğe saygı göstermek, hakkıyla gerçekleşmesini sağlamak, şimdiki köleliğimizi ortadan kaldırmak; bireysel özgürlüğü yeniden tesis etmektir.” Le Corbusier, “Invite a l’action”, içinde: PLans, Ocak, 1931…. Diyor. Bu, Giulio Pasquali’nin Cantiere, Faşist kentin biçimlenişine katkıda bulunmak amacıyla yorumladığı Ville Radieuse “öğretisi”dir.
Sayfa 55
Modern mimarlık, Amerikalı mimarların inanarak söyledikleri “The engineering solution of the building problem” olan kinik şey değildir. Le Corbusier’nin standartı ya da Taut’un daha öce söz ettiğim “sozialen Fragen”i (sic) de değildir. Modern mimarlığın kaderi ve öngörmesi beklenen şey, ruhun temel özgürlüğünün hakkını aramaktır.
Sayfa 98
Her ne kadar Duveyrier, Aeneas’ın kaderini överek göz boyamaya çalışıyorsa da, bir dünya kenti kavramını oluşturan ilk kişidir: “[Kent] Dünyayla inan arasındaki ilk nişan halkasıdır.”
Sayfa 88
“Vatansever hizmetleri nedeniyle övgüyle anılan, ancak kasvetli monotonluğundan ötürü zavallılığına acınarak gülümsenen Torino, yerleşim planı çok farklı, caddeleri cetvelle çizilmiş gibi dümdüz, evleri daha değişik görünümde olsaydı, Torinolular evlerine ve caddelerine daha az benzeseler, burası dünyanın en güzel şehri olabilird; her şeyden önce de zevksiz insanların yaşadığı bir kent olarak vaftiz edilme talihsizliğini yaşamasaydı.”
Sayfa 77 - *Bu Persico’nun 21 Ocak 1935 tarihinde, Torino Faşist Kültür Merkezi’nde, Kadın Kültürünü Geliştirme Derneği tarafından düzenlenen konferanstaki konuşma metni. Persico bu konuşmasında, yazmayı düşündüğü modern mimarlık tarihi kitabının ana hatlarından söz
Reklam
İtalya’da ne bu değerler ne de böyle bir anlam çıkarma niyeti vardı. Alman mimarlığının ve Le Corbusier mimarlığının sadece polemik biçimi benimsendi; “Rasyonalizm” tezleri, tarafların birbirlerine karşı duyarsız ve kayıtsız kaldığı tepkilerde çözümlenmeye çalışıldı. İtalyan “Rasyonalizm”i, özünde hiçbir zaman inanç barındırmadığından, Avrupa’da ortaya çıkan akımlarda görülen coşkuya elbette ki ilgisiz ve duyarsızdı.
Sayfa 66
Vincenzo Constantini gibi “gelenek”in savunucusu, yeni mimarlıktan, Bentham ve Calvino’dan söz ettiklerinde,”Rasyonalist”lerimiz bu basın mensuplarının, istemeden ne kadar haklı olduklarını bilemiyorlar. Gangale* şöyle yazar: “Kalvinist inancındaki bir kişi önünden geçen her insanda, acı yüklü her yüzde, çılgınca aldatılan her yürekte, aynı mahkumiyet izini, aynı umut ihtiyacını görür ve tanır. Gerek dostunda, gerekse her insanda herkese ortak olan ölümlü ve günahkar olma özelliğinden ötürü, düşmanını karşısındayken görür ve tanır. Ve tarafların birbirlerine duydukları tutku, ortak kökenleri ve ölümlülüğe mahkım olmaları, eşitlik ve gelecek sevgisiyle ortaya dökülür. Kalvinist, senin günahlarını anlıyor, umutlarını paylaşıyorum, bu nedenle de kardeşiz”. Alman yeni mimarlığı, içerik olarak yalnızca bu dini motifle kendini dışavurur. Yani mimarlığı yaratan güç olan Weimar Almanya’sı ve Hitler’den önce ülkede varolan hayatın izleri işte tam da bu nedenle Max Weber’de sürülür.**
Sayfa 65 - *Guiseppe Gangale, Calvino, Doxa Editrici, Roma, 1927. **Savaş sonrası Alman entelektüel iklimi, özellikle Henry van de Velde ve Weimar ekolü konusunda yararlı ve karşılaştırmalı bir derleme olarak Paul Colin, Allemagne (1918-1921), Rieder, Paris, 1923 ki
Bardi, “Faşizm’in tartışmasız, kendine ait bir mimarlığı olacaksa, tahmin edileceği üzere, bu mimarlık Mussolini’nin İtalyanları’nın öncelikle tercih ettikleri gibi güçlü ve düzen sever karakterini yansıtacak, aydınlık ve renkli, ölçülü olacaktır, hatta askeri özellikler taşıyacaktır ve açıklıkla sezileceği gibi, bu da bizim kuşağın gençliğinin girişimiyle olacaktır”, diye yazar.
Sayfa 62
Paris için yepyeni bir yerleşim planı hayal eden Charles Duveyrier Saint-Simoncu’dur; o da ‘48’i yapanlardandır. 1847… Joseph Monnier. Betonarmenin keşfi; tarihi hatırlayalım ve ilerleyelim. Duveyrier’nin kahince şöyle der: “İyi yürekli Tanrı bize gönderdiği kişinin ağzından şöyle dedi: İnsanın kalbinden ve dünyanın bağırsaklarından çekip çıkarmak istediğim yeni bir yaradılışın görüntüsünü, seçilmiş halkımın ortasında gerçekleştireceğim. Cömertliğimin ispatı olarak bir kent kuracağım. Bu kentin kurulurken çıkardığı sesi işiten yabancılar ızaklardan buraya gelecek. Kentlerde ve köylerde yaşayanlar koşa koşa gelecekler ve gördükleri karşısında varlığıma inanacaklar… Paris! Paris! Yeni yaptığım cömert bağışların mührünü içinden geçen nehrin kıyılarına ve surlarının içine basacak, insan ile dünyayı birleştiren halkayı vuracağım. Kralların ve halkların, sarayları ve evleriyle Güney’den Kuzey’e, denize, seni dünyanın büyük pazarından, İngilizler’in topraklarından ayıran denize doğru yola koyulduklarında, bilmeseler de, benim ebedi irademe itaat etmişlerdi. Yüzyıllarca ağır ağır yürüdüler ve muhteşem bir yerde durdular. Havariler kentim, umutla ve istekle dolu kentim başını işte buraya koyup dinlenecek; ben de bir insan gibi nehrinin kıyısına uzanacağım.” -yhn
Sayfa 85