Elliott Kai-Kee

Müze Dersleri yazarı
Yazar
8.3/10
6 Kişi
14
Okunma
0
Beğeni
312
Görüntülenme

En Eski Elliott Kai-Kee Gönderileri

En Eski Elliott Kai-Kee kitaplarını, en eski Elliott Kai-Kee sözleri ve alıntılarını, en eski Elliott Kai-Kee yazarlarını, en eski Elliott Kai-Kee yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Sanata dair bir anlayış uyandırmak için hangi sanat tarihi önerilir? Ama buna tek bir yanıt verilebilir: Hiçbiri. Sanata giden yol, sanatçıdan geçer.”
Sayfa 59
Bazı tablolarla ilk karşılaşmamızı hatırlayıp onlara nasıl baktığımızı soralım kendimize. Uygun bir mesafeden, önemli, değerli, o yüzden de doğru şekilde adlandırılması, tanınması ve hayranlık duyulması gereken nesneler olarak mı? Yoksa nesnel bir gerçekliğin temsilleri olarak mı? Yine belli bir mesafeden bakarak, renklere, çizgilere, fırça darbelerine, biçime odaklandık mı? Ressamın ünü ya da tanıdık olması görüşümüzü etkiledi mi? Kant bize objektif bir duruş benimsememizi, örneğin, dünyadaki konumlarımızı ve ilişkilerimizi bir kenara bırakmamızı ya da parantez içine almamızı söyler. Ama tablonun içine girmek bir hayal gücü edimi ister. Ve içine girmek demek, tabloyla meşgul olmak, ona katılmak, dikkatimiz, duygularımız ve algılayışımızla ona hayat vermektir.
Reklam
Güzel sanatların aramızda geri kalmışlığının bir nedeni, estetik algının bir boş zaman işi olduğu fikridir. Gözler ve görsel aygıt sağlam olabilir: nesne fiziksel olarak orada bulunabilir: tıpkı Notre Dame Katedrali veya Rembrandt'in Hendrickje Stoffels portresi gibi. Kabaca, nesne 'görülüyor' olabilir. Bakılabilir, muhtemelen tanınabilir ve üzerine doğru isim yazılmış olabilir. Ama organizmanın bütünü ile nesne arasında sürekli etkileşim olmadığından, algılanmazlar, hele estetik olarak hiç algılanmazlar." Sartre'in yazdığı gibi, Venedik'in, "herkesin deneyimlediği" ama "kimsenin görmediği" resimleri vardır.
Yaratılmış eserin içine girmek için bir hayal gücü edimi, ayrı parçaları bir araya getirme yeteneği gerekir. Bir tabloya ilk baktığımızda ayrıntıları fark ederiz; sonra bir şekilde farklı parçaları "tanzim" eder ve esere katılırız.
Merleau-Ponty, dünyayla yüz yüze insandan bahsederken, her zaman bir durum içinde olmaktan, uzağında değil, yanı başında olmaktan bahseder. Algıladığımızda, dünyanın içindeyizdir. Çevremizin, bizim dahil olup olmamamızdan bağımsız, nesnel olarak orada olduğunu görmemizi sağlayan, düşünce veya tefekkürdür. Mekânı belli bir mesafeden gözlemlemek yerine, mekânın içine dalmışızdır. Artık mekânı bir manzarayı yukarıdan izliyormuş gibi temaşa etmeyiz; manzaranın içindeyizdir. Anılarımız ve ruh halimiz, gördüklerimiz üzerinde oyunlar oynar. Dünya artık bizim deneyimimizden ya da bildiklerimizden bağımsız bir nesnel yapı değildir; görülen dünyadır, algılanan dünyadır.
Schopenhauer'a göre
estetik deneyim şöyle bir durumdu: Şeylerin nerede, ne zaman, niçin olduğunu, onların nereye gittiğini bırakır. Yalın biçimde, baksa baksa onların ne olduklarına bakar. [...] Kişi kendini nesnede yitirir. Açıkçası kendi bireyliğini, isteğini unutur; salt, saf özne olarak; nesnenin tertemiz bir aynası olarak varolmayı sürdürür. [...] Bütün bilincini, gerçekten varolan doğal bir nesnenin sessizce, derin derin düşünülmesiyle doldurur.
Reklam
26 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.