Yaşantımızdaki anlık önceler ve sonralar hep şaşırtmıştır beni. Yine de yaşanırdı mı diyorsun, belki de kim bilir?
...
Bilmediğimiz ne çok şey var yanı başımızdakilere ait.
...
Belki de bazı şeyler hiç bilinmese daha iyidir.
"Alnıma koyarken veda buseni,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın."
Bitip tükenmeyen ağrılar artınca bir arabaya bindirmişlerdi babamı. Vakit akşamdı. Tek kelime söyleyememiş, yalnızca alnından öpebilmiştim. O da susmuş, kahverengi gözleriyle sevmişti beni. O araba babamsız döndü. Uykusuz geçen o gecenin sabahında görebildim onu. Benzi sapsarıydı. Yine alnından öptüm. Bir çelik soğukluğuyla ürperdi dudaklarım. Bu kez gözlerimiz buluşamadı. Oysa ne çok ihtiyacım vardı beni sevmesine. Kırk gün dolup taştı evimiz. Sonra babasızlığın getirdiği hüzün demlene demlene gözlerime ve gönlüme yerleşti.
Sıradanlığın acayip bir ikilemi vardır : Bir taraftan yapılacakların belli oluşu rahatlatırken insanı, diğer taraftan bilinmezliğin cazibesi de kuşatır.