"Ne biliyorsun hakkımda?
Yani gördüklerinden başka?
Giysilerimi, gülüşlerim, sana anlatılanlar ya da anlattıklarım..
Ben bunlar kadar mıyım?
Beni sadece gözünün gördüğüyle mi yargıladın?
Evet
Görmek yeter miydi peki?
Yetmezdi.
Gözlerini kapatırsan gerçeği yüreğinde hissedemezsin. Tüm gerçekler yürekte saklıyken bana bakman yetmez, gözlerini kapatmalısın.
Ama sen yalnızca bana gözlerini açtın. Bana sadece baktın. Peki ya hiç düşündün mü? Belki baktıkça gördüğün gördükçe kınadığın kendi yüreğinin aynasıdır.
Kendi günahların, sakladıkların..."
Her kitap yeni bir keşifti Serra için. Daha önce hiç görmediği uzaktaki o yerlerden birine gitmek, başka ama gerçek insanların hayatlarını kapı aralığından izlemek gibiydi onun için kitap okumak. Yeni bir dost edinmek, kendine yabancı bir karakterle arkadaşlık etmek, tüm sırlara tanıklık edip bildiklerini bilmemezlikten gelerek hikayeleri sadık kalmak, belki de kendi içinde sakladığı gizli bir yanıyla karşılaşmaktı onun için. Büyük bir heyecandı bir satır da kendisiyle aniden karşılaşmak ya da aniden kendinden koşarcasına uzaklaşıp bambaşka birinin ruhundan içeri sızıp gözlerini çalıp gördüklerine sahip olmak.
Yanında olmak bu kadar kolayken kimse kimseyi özletecek kadar bekletmemeli.
Çünkü...
Bekledikçe gider gibi oluyorsun,
Her gider gibi oluşunda gitmeye yol alıyorsun.
Sevgili...
Sen gelmedikçe ben gidiyorum
Bunu bilmiyorsun.