Eskiden zenginlik ve yüksek statü ancak masallarda iken şimdi burnumuzun dibindedir. Kıskançlığı doğuran statüler ve
sınıflar arasındaki oransızlık değil yakınlıktır. Er çavuşunu kıskanır, generalini değil. Eşitlik umudu ve beklentisi bu hastalığın da nedenlerinden biridir. Feridüddin Attar'ın (1120-1129) şu diyaloğu öğreticidir: "Ay'a sordular: -'Neyi isterdin en çok?' -Cevap verdi: 'Güneşin kaybolmasını ve ebediyen bulutlarla örtülü kalmasını, "22
Tanrının yarattığı evrenin merkezine dünyayı ve insanı koyan geleneksel Orta Çağ anlayışına karşı Nicholas Copernicus tarafından atılmış ve etkisi büyük olmuştur Güneş Dünyanın etrafında dönmekten doğmaktan ve bakmaktan kurtulmuştur.
"Midas ormanda uzun süre boş yere Dionysos'un yoldaşı Silenos'u yakalamaya çalışmış. Nihayet onu bir köşeye sıkıştırdığında ona 'insan için en iyi, en arzu edilen şey nedir?' diye sormuş. Yarı tanrı soruyu önce duymazdan gelmiş. Midas'ın onu zorlayarak soruyu tekrar sorması üzerine bütün ormanı ürkütücü kahkahası ile çınlatmış ve ağzından şu sözler dökülmüş:
-Ey zavallı yaratık; bir günlük ömrü olan, rastlantının ve acının çocuğu olan sen, ne diye duyması senin için en korkunç şeyi söyletmeye çalışıyorsun? Senin için en iyi şey, senin açından bütünüyle ulaşılmaz şeydir; hiç doğmamış olmak, hiç olmamış olmak, hiç olmak. Bu durumda ikinci en iyi şey de bir an önce ölmektir".