"Zarif ve soylu hayvanlar" olan kediler bu bakımdan bütün köpekleri, doğuştan en iyi durumda olanları bile bozguna uğratır; çünkü köpekler "bünyelerinde sonradan görmelerin bayağılıklarını barındırır ve çaresizce alt tabaka mensubu kalırlar."
Bir Kedinin, kafası hafifçe önde, gayet katı, neredeyse donuk bakışlarla olduğu yerde aniden kalakalışı kimi etkilemez? Ya biz pes ederiz ya da ansızın başka bir şeye geçerek kendisi.
Bir başka vasıfsal özellik: Çıldırma saati. Kedi koşar, tırmanır, iner, hızla viraj alır, halıları altüst eder. Peki, ne olur böyle? Kendi kendini kandırıyor sanki. Hem korkutan hem korkan kendisi.
"Kedi mırlarsa yeni doğan bebek güleç gözlerini fal taşı gibi açar ve bu söylem parçalarının yöneldiği aşık mest olur. Burada, karşılık beklemeksizin, denetleme olmaksızın konuşulur; daha doğru ifade etmek gerekirse, kumrular gibi sevişilir."
"Gerçekten de hayvanlar birlikte yaşadıkları insanlarla aralarındaki boşluğu -tıpkı insanların kendi arasındaki boşluk gibi- doldurmaya kendilerini mecbur hissederler." Hayvanlarla aramızdaki iletişimi engelleyen bu yetersizlik neden onlara ait olduğu kadar bize de ait olmasın? Anlaşamamanın kimin suçu olduğunu tahmin etmek kalıyor geriye; zira onları bizi anladıklarından daha fazla anlıyor değiliz. Bizim gibi akıl yürüterek, bizim onları hayvan kıldığımız gibi onlar da bizi hayvan addedebilirler." Burada Montaigne'in kuşkuculuğu anlaşılmış olur. Karşılıklı olarak birbirimize sesimizi duyurma biçimleri arasında orta yollu dilsel rastlantılardan oluşan üçüncü bir seçenek bulmak gerekir."
"Sevgi oradadır. Kedi, sevgiden emin, şekerlemesine geri döner.Karşılıklı sempatinin gizemleri arasında en ilginç gelen şeylerden biri, bir insanın bir hayvan tarafından seçilmesidir.[...]. Köpek bunu densizce,marazi bir tarzdan ifade eder. Kedi ise sevgisini sükunetle taşır."