Fuad Onen

Ray Raman u Biranin author
Author
10.0/10
2 People
5
Reads
4
Likes
796
Views

Fuad Onen Quotes

You can find Fuad Onen quotes, Fuad Onen book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Ala Rengin Yine de izin verirseniz bu sözde ulusal kurtuluş savaşının söz- de kurtuluş şairlerinden birinden bir dize okuyacağım. "Bayrakla- n bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır". Sabahattin başkanın hümanist refleksle itiraz edeceğini biliyorum. Kuşkusuz hiçbirimiz kan ve ölümden söz etmekten zevk almıyor, sorunların kansız, ölümsüz çözümünü istiyoruz. Ancak yu- karıdaki dizenin geçmiş yüzyıldaki ulusal kurtuluş mücadelelerinin gerçeğini dile getirdiğini de kabul etmeliyiz. Siyasal mücadele ni- yetler, dilekler üzerinden değil gerçekler üzerinden verilir. Burada sorum şudur: Yeryüzünde kendi topraklarında özgürce dalgalanmak İçin Ala Rengin kadar uğruna kan dökülmüş bir başka bayrak var mıdır? Benim bildiğim kadarıyla yoktur arkadaşlarım. Yine benim bilgilerime göre dünyada hiçbir toprak uğruna, vatan kabul edilmesi İçin Kürd toprağı kadar vatan evladını feda etmemiştir. Her parçada uğruna on binlerce vatan evladını feda ettiğimiz halde, Kürdistan vatanımız olarak kabul edilmemekte, Ala Rengin topraklarımızda özgürce dalgalanmamaktadır. Ve sözde ulusal kurtuluşçular, sözde ulusdevletçiler tarafından 'sözde' sözcüğüyle aşağılanmaya çalışıl- maktadır, isyanım bunadır.
'Kürd sorunu' demek büyük bir yanlışlıktır, çünkü mesele toprakla ilgilidir. Yani 'Kürdistan sorunu' dur. 'Kürd sorunu' söylemi sadece yurtdışındaki Kürdler için kullanılabilir. Kürdistan işgal edilerek, parçalanmış ve siyasi statüsüz bırakılmış bir ülkedir. Bu üç gerçeklik birbirini etkilemektedir. Parçalanması işgal edilme- sini kolaylaştırmaktadır. Fakat statüsüz bırakılması dikkat çekicidir. 1639'daki Kasrı Şirin Anlaşması'ndan bu yana bu parçalanmışlık gerçekliği vardır; ancak sınırlar gevşektiler, yani her ne kadar ikiye bölünmüştüyse de sınırlar sıkı değildiler, gidiş geliş ve karşı tarafa geçiş kolaydı. Kürdler için Birinci Dünya Savaşı döneminde iki önem- li anlaşma var: SykesPycot Anlaşması (1916). Biz Kuzey Kürdleri bu anlaşmadan pek haberdar değiliz. Biz Lozan'dan (1923) konuşurken, Güneybatı'da SykesPycot'u konuşurlar, onlar da Lozan Anlaşması'nı bilmezler. Bu bile Kürdistan'ın parçalanmışlığının sonuçlarından biri- ni göstermektedir. Yani ulusal tarih bilincinin oluşmasına engel teş- kil etmektedir. Paris Konferansı'nda (1919) "manda" kavramı kulla- nılmıştır. O zaman koloniler vardı, Afrika vb. yerlerde. Fakat Kürdleri statüsüz bıraktılar. Kürdistan sorununun 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçmesinin en önemli nedeni budur. Birlikte bölme, parçalama ve statüsüz bırakma. Kendine özgü, benzersiz bir örnektir. Belucistan ve Bask Ülkesi Kürdistan'ın bu durumuna biraz benzer olabilir.
Reklam
23 ay önce genel seçimler yapıldı. Bu seçimde Kürd siya setçiler daha çok %10 baraj konusuna takıldılar ve bu barajın ada letli olmadığını, Kürdlerin TBMM'nde temsil edilmelerinin önünü tıkadığını söyleyip durdular. Kürdler kendi ülkelerinde, topraklarında çoğunluktadırlar, Tür. kiye'nin bazı yerlerine de dağılmışlar. Son anketlere göre Kürdlerin Türkiye'deki oranı %20 kadardır. Bu seçim barajı, TBMM'ye girmek isteyen Kürdler için %10 değil, %50'dir. Bir Kürd partisinin TBMM'ne girebilmesi için Kürdlerin en az yarısının oyunu alması gerekiyor. Bu seçim barajı bir yana bırakılırsa, Kürdler için daha önemli olan iki baraj daha var: Birincisi, Türklüğü kabullenmek ve kendini Türk gibi tarif etmektir. İkincisi ise, barajı aşıp seçilen parlamenterlerin Atatürkçülüğü kabul etmesi ve "yüce Türk milletinin önünde" and içmesidir. Ne yazık ki açık alandaki hiçbir Kürd parti veya örgütlen mesi seçim barajını bu tarzda yorumlamadı ve seçimin Kürdistan'da bu seçimlerin meşru olmadığını dile getirmedi.
Kürdler artık bu dünyaya isyan etmelidir". İki örnek söyleyeceğim size: 1975 Cezayir anlaşmasından sonra; biliyorsunuz, BAAS tarafın- dan Kürdistan'ın dağı taşı bombalandı, on binlerce Kürd, Kürdis- tan'dan sürüldü, binlerce Kürd öldürüldü. 1975'de bu katliama karşı çıkan dünyada bir tek kurum vardı; "Dünya Hayvan Haklarını Koruma Derneği". Dünya Hayvan Haklarını Koruma Derneği bir bildiri yayınlayarak Kürdistan dağlarındaki hayvanların haklarını korudu. Onun dışında Kürdistan'daki bu zulme karşı çıkan bir tek uluslararası kurum yoktu. Daha sonra, 1988'deki Halepçe katliamını bilirsiniz; bir gecede 5000 insan öldürüldü. Dünyada Halepçe katliamına karşı çıkan bir tek uluslararası kurum yoktu. Batı'nın Halepçe katliamını görmesi için Irakiran Savaşı'nın sona ermeye başlaması, Irak'ın Kuveyt'e yönelmesi ve Batı'nın bunu engellemeye çalışması gerekti. İnsan haklarına saygılı, evrensel hukuku esas aldığını iddia eden batılı kurumlar Halepçe olayını görmedi. Halepçe olayını, Irak'ın Kuveyt'e girmesini engellemek için gördüler. Kürdler, bu dünyaya isyan etmesini de bilmelidir artık. İsyan etmek, onları yok farz etmek değildir. Teoride taviz yoktur, biz böyle düşünüyorsak, bütün dünya da böyle düşündüğümüzü bilmelidir. Grubumuz da bence bu 'şer'ini esas alıp bu ölçüde açıklamalar yapmalıdır.
Ülkemizde sömürgeci bir devlet var ve yıllardır tüm ulusal ve insani haklarımızı elimizden almış. Bu devlet ulusal ve insani hakları- mızı kullanmamıza imkân bırakmıyor. Eğer kendimizi tarif edeceksek kendimizi bu devlete karşı tarif edeceğiz.
Avrupa Birliği'ne karşı tutum konusunda; gruba iki şey öneriyorum: Bu iki noktada hepimizin anlaşabileceğini varsayıyorum. Birincisi şudur; ülkemizin parçalanmasında Fransa ve İngiltere esas sorumlu- lardır. Birinci savaştan sonra, Birinci savaş sırasında 1916'da Skyes- Picot anlaşması var, ondan sonra Lozan anlaşması var. Bu anlaşma- lar, Kasrı Şirin ile ikiye bölünen ülkemizi, dörde bölen anlaşmalardır. Bu anlaşmaları yapan güçlerin başında Fransa ve İngiltere geliyor. Bu iki devlet de Avrupa Birliği'nin iki kanadının liderleri durumun- dadır. Grubumuz, bu devletleraracılığıyla Avrupalıların ülkemizin parçalanmasındaki sorumluluklarını kabul etmesini talep etmelidir. Ülkemizin parçalanmasında tarihi sorumluluklarını kabul etmelidir- ler ve bunun gereğini yapmalıdırlar. Birinci noktamız bu olmalıdır. İkincisi, Avrupa Birliği Türkiye Cumhuriyeti'yle müzakereye baş- lamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'ni siyasi egemeni olduğu coğrafyanın tek temsilcisi olduğunu kabul ederek müzakerelere başlamıştır. Grubumuz şunu söylemelidir: "Kürd millet gerçeğini kabul etmeyen hiçbir müzakere meşru değildir." Avrupa Birliği, Türkiye Cumhuriyeti'yle görüşmelerini sürdürü- yorsa, bunu meşru hale getirmek gibi bir niyeti de varsa, Kürd ulus gerçeğini görmeli, Kürd halkını ve onun temsilcilerini muhatap al- malıdır. Bence bu iki noktayı temel alan bir Avrupa Birliği siyaseti, grubun bütün katılımcıları açısından kabul edilebilir bir durumdur
Reklam
88 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.