Yaşadığı ve çalıştığı Milano Devlet Üniversitesi'nden felsefe mezunudur. 1993 yılında ilk kitabı çıktı, karanlık ve fırtınalı bir geceydi. Federica Presutto ile imzalanmış bir roman başlatmanın 1430 yolu . 2000 yılından 2007'ye kadar Diario dergisinde çalıştı . 2004 yılında, editör müdürü olan Luca Formenton ve Massimo Coppola ile birlikte ISBN Edizioni yayınevini kurdu.
2008 yılında, yayınevi sol Einaudi Stile Libero editörü oldu ve Daria BIGNARDI ilk, televizyon için çalışmaya başladı barbar istilaları ile 2009 yılında Fabio Fazio , Pietro GALEOTTI ve Michele Serra de Che'nin tempo che fa diye devam ettiği, işbirliği yapmak. Einaudi Stile Libero tarafından yayınlanan The First They Swam Back (2012), Kristmas Brothers (2015) ve The Water Company (2017) romanlarını yayınladı. : Onun diğer kitaplar arasında Papa (2002) ve Accusare (2004).
Il Post hakkında da bir yayın yazdığı bir blog var ve La Repubblica ve Il Sabato ile işbirliği yapıyor .
2017'den beri Milano'daki Belleville yazma okulunu ve TYPEE çevrimiçi okuma ve yazma platformunu yönetiyor.
Niyet ettim, niyet eyledim 2024 yılı içerisinde 33 kitap okumaya. Fazlası olursa da ne a'la. 🤭
Yanında yıldız olan kitapları burada hep birlikte okuyalım. Her ayın 20 sinde yıldızlı kitaplara eşlik etmek isteyenlerle beraber bir okuma yapacağız. Alıntılar paylaşacağız. Birbirimizi motive edeceğiz. İncelemeler ile birbirimize farkındalık
Gerçekleri bilmek için yalanlara ihtiyaç vardı, yalanları anlamak içinde gerçekleri bilmek gerekliydi. İnsanları yönetmek için akıl değil, cahillik gerekir, akıllı insanı yönetmek zordur, mantığın devreye girdi yerde eleştiri kaçınılmazdır, Totaliter rejimlerde devlete biat gerekir, devlet derken, seçilmiş ya da seçildikten sonra tüm yetkiyi
Önce Giovanni Prospero öldürüldü. Spinoza’dan alıntı yapmaktı suçu.
Sonra Piergiorgio Pin. Onun suçu ise Latince ve Yunanca öğretmenliği yapıyor olmasıydı.
Mutlu Cahilller Tugayı durmuyordu.
Amaçları dilin sadeleşmesi, halkın karmaşık fikirlere maruz kalmamasıydı, lütfen yanlış anlaşılmasın.
İnsanlar ekmeklerini kazanmaya çalışırken; kimsenin işine yaramayan- anlamsız cümlelerin ne anlamı vardı ki?
Önce kelimeler gitti.
Ardından kitaplar.
Sinema salonları-tiyatrolar boşaldı.
Hatta kitap okuyanlar sergilenmeye başladı, ibret-i alem olması için. Çünkü bilirsiniz işte, bunlar -aramızda kalsın ama- boş işlerdir.
Öyle midir?
.
Giacomo Papi entellektüellerin avlandığı bir İtalya’ya götürüyor bizi. Komşusunun ölüsüyle selfie çekip, tweet atılan bir düzene. Çok uzak değil aslında, bu sebepten kitabın distopya olduğunu söylemeye dilim varmıyor. Tanıdık ve aynı oranda can yakıcı. Fahrenheit 451’i anımsatıyor.
Kısacık bir kitap Radikal Şıkların Sayımı. İçindekilerin gerçekleşmesi durumunda pek çok şeyin kısa süreceği gibi. Düşünmemizi istiyor Papi, kelimelerden korkulmamasını, düşüncelerin serbest bırakılmasını..
.
Karakterlerin açık - cümlelerin keskin ve anlatılmak istenenin (dolaylı görünmesine karşın) doğrudan okura aktarılmasından etkilendim. Evet bu esere benzer pek çok eser mevcut, bir kısmını da okudum ancak Radikal Şık olarak tanımlanan entelektüelleri kolay unutabileceğimi sanmıyorum ~
.
Esma Fethiye Güçlü’nün çevirisini (hele ki alt metni bol olan bir eser olduğu göz önünde bulundurulduğunda) çok sevdiğimi söylemeliyim. Barış Şehri çalışması olan kapak tasarımı da kitabın ruhunu yansıtıyor!
Öyle bir toplum düşünün ki cahillikleriyle övünüyorlar, entelektüel insanları tehlike gibi görüp onlarla sürekli mücadele ediyorlar. Eski kelimeleri yasaklayıp, kitapları yakıyorlar. Kitap okuyan insanları bilet karşılığında müzede sergiliyorlar.
Ne acı ki bunları yaparken bile kendileriyle gurur duyuyorlar. Hiç pişmanlık göstermeden nüktedan bir dille entelektüellerle alay edip onları küçümsüyorlar.
Olivia, ise "linç kültürünün" ilk kurbanı olan babasının cinayetinin peşinden giderken bir yandan yeni düzeni kabul etmiyor bir yandan da karşılaştığı birçok insanla fikir çatışmasının içine girerek cinayetin arka planını çözmeye çalışıyor...
Kitap her ne kadar distopya olsa da yazarın verdiği mesajlar bana maalesef hiç uzak gelmedi. Hatta toplumumuzun yavaş yavaş bu acı duruma sürüklendiğini dahi görür gibi oldum...
Umarım bir gün gökyüzünden yanmış kağıt parçalarının düşüşüne şahit olmayız...