Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Günay Bayburtlu Kesler

Günay Bayburtlu KeslerSon Elçi yazarı
Yazar
9.7/10
10 Kişi
35
Okunma
2
Beğeni
1.169
Görüntülenme

Günay Bayburtlu Kesler Gönderileri

Günay Bayburtlu Kesler kitaplarını, Günay Bayburtlu Kesler sözleri ve alıntılarını, Günay Bayburtlu Kesler yazarlarını, Günay Bayburtlu Kesler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Garanik olayı ve iç yüzü
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Mekke'de Kabe'de Necm sûresini okuyordu. Surenin son ve secde ayeti olan 62. Ayetini okuduktan sonra secde etmiş, ardından orada bulunan bütün müslümanlar da secde etmişlerdi. Müşrikler de, putlarının adını işittikleri için, putlarına tâzim maksadıyla secde etmişlerdi. Bu Habeşistan'daki müslümanlara Kureyş'in müslüman oldukları şeklinde bir haber olarak ulaştı. Bu haber üzerine Habeşistan'da bulunan Müslümanlar Mekke'ye dönmüşlerdi. Mekke yakınlarına gelince gerçeği öğrendilerse de iş işten geçmişti. Habeşistan'dan dönen müminlerin büyük çoğunluğu kendi aileleri tarafından yeniden baskı altına alındı. Müşriklerin zulmü de her geçen gün biraz daha şiddetlendi.
İlk hicret edenler arasında peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin damadı Hz. Osman ve kızı Hz. Rukiye bulunuyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onlara şöyle dua etti: "Allah onlarla beraber olsun. Şüphesiz ki Lut (aleyhisselam)dan sonra ailesi ile ilk hicret eden Osman olmuştur..." İbn Hişam'ın İbn İshak'a dayanarak kaydettiği ilk muhacirlerin listesi şöyledir: Osman b. Affan ve hanımı Rukiye Ebu Huzeyfe b. Utbe ve hanımı Sehle b. Süheyl b. Amr Zübeyr b. Avvam b. Huveylid Mus'ab b. Umeyr Abdurrahman b. Avf Ebu Seleme b. Abdu'l Esed ve hanımı Ümmü Seleme Osman b. Maz'un (kafile başkanı) Amr b. Rebia ve hanımı Leyla b. Ebi Hasme Ebu Sebre b. Ebi Ruhm Süheyl b. Beyza Hatıp b. Amr (ibni Sad,Vakıdi'ye istinaden hicret edenler arasında bu ismi de zikreder.) İlk hicret etmiş olanlarda dikkatimi çeken en önemli özellik Mekke'deki en şerefli ve asil ailelere mensup olmalarıdır. Bunların arasında köle,azatlı olanlar ya da güçsüzler yoktu. Onlarn gidişi ile ilgili pek çok sebep ileri sürülmüşse de bunlar arasında en önemli sebebinin kabile içerisinde emniyet içinde yaşama şartı olan eman (dokunulmazlık) hakkını kaybetmeleri olduğunu söyleyebiliriz. Eman cahiliye dönemi kabile sistemi içinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu hicretin İslâm'ın yarımadanın dışında yayılmasına ve gelişmesine zemin oluşturması yola çıkılış sebebi değil,sonucudur.
Reklam
Medine dönemlerine baktığımızda,Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin önce fertleri sağlam bir karakter üzerinde eğittiğini görürüz. Daha sonra bu sağlam fertlerden bir toplum oluşmuştur. Zaten böyle bir toplum da kendi iradesini oluşturacaktır. Yani hedef iktidar değil,iktidar bir sonuçtur. Kadın; bir maymuncuk gibi açılmak istenen her kapı onun vasıtasıyla açılmaya çalışılmıştır. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Eski Türk devletlerinde hakanların Çinli prenseslerle evlendirilip içeriden yıkılmasının arkasında yatan gerçek budur.
Bu dinin felsefesinde,Makyavelizm'de olduğu gibi amaca ulaşmak için her araç meşru değildir. Araçların ahlakî,hukuki ve doğruluk ilkesi üzerine oturtulması gereklidir. (Makyavelizm: politikada,amaca ulaşmak için ahlaka aykırı da olsa,her türlü aracı hoş gören anlayış.)
Tebbet sûresinin inişi,Ebû Leheb'in karısı ve diğer yakınlarını fena kızdırdı. Sûrede "Ebû Leheb'in elleri kurusun (kırılsın)" buyrulmuştu. Ebu Leheb'in ellerinin kuruması veya kırılmasının anlamı,gerçekten onun ellerinin kırılması değildi. Anlatılmak istenen şey Ebu Leheb'in bütün çabalarının boşa gitmesiydi ki
İnsanlara yalan söylemeyen biri Allah'a karşı da yalan söylemez
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem insanlara davetini açıklamadan önce onların sözleriyle doğruluğunu tasdik ettirdi. Hazreti Peygamber'e "Biz senin yalan söylediğini duymadık!" Dedikten sonra duyurduğu hakikati inkâr etmeleri demek, kendi kendileri ile çelişmeleri demekti. "Biz senin yalan söylediğini duymadık!" Demenin başka bir ifadesi de "insanlara yalan söylemeyen birinin Allah'a karşı da yalan söylemeyeceği" idi. İşte bu hakikati düşünüp akledebilecekleri bir sırada Ebû Leheb'in ortamı sabote etmesi ve kitle psikolojisi etkisiyle kalabalığın dağılması Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin bu girişiminin olumsuz sonuçlanmasına sebebiyet verdi. Kitle psikolojisi içerisinde bulunan birçok kişi,kendi gerçek karakter ve ruh haliyle bağdaşmayacak davranışlar gösterebilirler. Çünkü kitle içinde kişisel iradeler erir ve fikirlerle hisler aynı maksada yönelir. Bunu bir çeşit geçici şuursuzluk ve iradesizlik olarak izah etmekte mümkündür. Kitle içerisinde mantıksal değerlendirmeleri ve muhakeme yoktur. Kitlelerde hâkim güç düşünce değil hislerdir. Bir başka ifadeyle kitleler şuurla hareket etmezler, onlar hisleri aracılığıyla şartlandırılırlar.
Reklam
Bir gerçektir ki,hakiki dava sahipleri davalarına zengin girerler,davaları uğrunda fakir düşerler. Davalarıyla (!) Prim yapmaya çalışan liderler de davalarına fakir girip,zenginleşirler.
Daral Erkam'da toplantı merkezinin kurulması
İslâm'ın gizlice yaşandığı dönemde bir grup Müslüman Mekke'deki vadilerden birinde topluca namaz kılıyordu. O sırada Müslümanlara rastlayan müşrikler onlara sataşmaya ve onlarla alay etmeye başladılar. Daha sonra münakaşaya dönüşen olayda, tehlikeli bir çatışma çıkma ihtimali belirdi. Hz. Sa'd b. Ebi Vakkas, müşriklerden birine karşılık vermiş ve orada bulduğu deve kemiği ile başını yarmıştı. Bu olay fazla büyümeden yatıştırıldı. (Bu islam tarihinde dökülen ilk kan olmuştur.)
İslam'a devatte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem başta olmak üzere ilk müslümanların şahsiyeti ve yaşayışları çok etkili olmuştur. Hz. Ebûbekir'in şahsiyeti ve nüfuzu buna verilecek güzel bir örnektir. Taberî ve İbn Hişam'a göre,Hz. Ebubekir son derece nazik,mütevazı,hoş sohbet,uysal ve temiz bir kişiliğe sahip olduğu için pek çok kişinin müslüman olmasına vesile olmuştur. Mesleği olan ticaretteki dürüstlüğü ona sayısız dostlar kazandırmıştı. Bunlar arasında güvendiklerine İslâm'ı anlatmış ve neticede pek çok tüccar ve işadamı Onun sayesinde müslüman olmuştur.
Kırk gün ya da kırk yaş veya kırk yıl süresi hem toplumsal hem de fert planında bir değişimi,bir yenilenmesi, bir arınmayı temsil eder. Nitekim Rabbimiz kurani kerimde israiloğullarını Hz. Musa'ya itaat etmeyip,korkaklık göstererek doğru yoldan sapmaları sonucunda onları kırk yıl evsiz yurtsuz dolaşmaya mahkûm ettiğini bildirir. (Maide) böylece Mısır'da iken kölelik,aşağılanma ve zulüm ile kimliğini ve kişiliğini yitirmiş bir neslin yerine bu süre içinde Rabbine boyun eğen yeni bir nesil oluşacaktır.
Reklam
Vahiyde 40 yaş hikmeti
Kırk yaş, olgunluk yaşıdır. Bu yaşa kadar insanın yaradılıştan getirdiği ve zamanla geliştirdiği yetenekleri ve kabiliyetleri alışkanlık haline gelir. Karakter yerleşir. Beceri ve verimlilik yaşı olan kırk yaş tecrübe birikimiyle kemalin izlerini taşır. Kırk yaş insanın zihni ve ruhi olgunluk yaşı olarak nitelendirilmektedir. Nitekim Rabbimiz kurani kerimde: "...Nihayet insan,güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: "Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de,zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım." (Ahkaf sûresi)
Rabb ismi "Allah" lafzı celilinden sonra ulûhiyet belirtmek için kuranda en çok kullanılan kelimedir(970kere) neden? Müşrikler Allah ismini sadece kendilerini yaratan asıl ilaha veriyorlardı. Fakat Rabb ismi onların düşüncesinde ilk önce putlarını ifade ederdi. Allah bu ismini ilk âyetlerle şirkin içinden çıkarmış ve temizlemiştir. Okuma eylemi sadece kitabî değildir. "Oku!" Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme yöneltilmiş ilk ilahi hitaptır. Okuma yazma bilmeyen ümmi bir insana "oku!" diye hitap edilmesi okuma eyleminin sadece kitabî olmadığını,kâinatı,olayları okumanın da gerçeğin bilgisine ulaşma yollarından biri olduğunu gösteren bir hitap şekli olabilir. Rabbin adıyla okunması,ilmin sahibinin O olduğunu ve kişinin sadece kendi gayretiyle ilmi öğrenmesinin mümkün olamayacağını,ancak O'nun yardımıyla öğrenmenin söz konusu olacağı gerçeği de vurgulanmış olabilir.
Vahyin gelişi çeşitli şekillerde olmuştur
d) meleğin görünmeden çıngırak sesine benzer bir sesle vahyi getirmesi (en ağır vahiy şekli) Korkutma ve tehdit âyetleri bu tür vahiy indirildi. g)uyku halinde gelen vahiy. Kevser sûresinin bu şekilde nazil olduğu rivayet edilmiştir. Vahyin geliş şekillerinden bir kısmı Şura sûresinin 51. Âyetinde bildirilmiştir. Vahiy Allah ile peygamberi arasında bir sırdır ve mahiyetini insanların anlaması imkânsızdır.
Dağların insan üzerindeki etkisi
Dağların insanın ruhsal yönüne yaptığı etki kadar fiziksel yapısını hatta hormonlarını etkileyen yönü de vardır. Mesela epifiz bezinin işleyişi deniz seviyesinde en düşük, dağların zirvesinde en yüksek seviyeye çıkar. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem gibi pekçok peygamberin dağlarda inzivaya çekilmesi,birçok evliyanın dağlık bölgelerde yetişmesi,eski Hristiyan manastırlarının yüksek dağlarda yapılmasının hikmetlerinden birisi epifizin bu durumu ile alakalı görülebilir.
Neden hep dağlar?
Aslında dağlar varlığın sırrını arayanları hep kendilerine çekmişlerdir. Yaşadıkları çağın acılarından,zulümlerinden,çözümsüzlüklerinden bir çıkış yolu arayan insana önce dağlar gözükmüş, mesaj ve anlam yüksek yerlerde aranmıştır. Herkesin yürüdüğü yolda yürümeyip,kendi yolunu arayanların ilk menzili dağlar olmuştur. Hz. Musa'nın ilahi tecelliye mazhariyeti Tur-i Sina'da olmuş,Hz. İsa Tin Dağı'nda,Hz.Nuh'un yolculuğu tufan sonrası bir dağın başında noktalanmış,Ashabı Keyfi bir dağ mağarasında zulümden korunmuş ve yine yeryüzüne inen Hz. Adem'e ilk rahmetin indirilişi de bir dağda olmuştur. Kendi elleriyle kurduğu medeniyetin içinde ipek böceğini kozasının içinde sıkışması gibi nefes alamaz hale gelen ve bu medeniyetin gürültüsünden kendi sesini duyamayan günümüz insanı da kendisiyle yüzleşmeye,özgürleşmeye,içsel arayışlarının cevabını oralarda bulmaya ne kadar da muhtaçtır.
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.