II. Dünya Savaşı’nın en önemli ve en büyük cephelerinden birisi olan Stalingrad kuşatması ve devamında Almanların geri çekilişini birinci ağızdan dinleyebildiğimiz bir roman havasıyla yazılan, adeta film izler gibi sürekli sizi kitabın içinde tutan akıcı bir günlük.
Bir Alman makineli tüfek nişancısının Stalingrad’a konuşlandırılmasıyla başlayan ve her gün taarruz-savunma arasında gidip gelen, gerilimin hat safhada olduğu cephede askerlerin teker teker yitip gittiğini sanki yaşıyormuşçasına hissederek okudum.
Birinci ağızdan olması gerçekliği tamamen gözler önüne seriyor ve bunlardan etkilenmemek elde değil.
Sadece tarih ve savaş kitaplarını sevenlerin değil her insanın okuması gereken, savaşın iç yüzünü açık açık gösteren, acıları, hüzünleri, sevinçleri, arkadaşlıkları ile duygudan duyguya atlayabileceğiniz bir kitap.