Bir sabah, bir otel odasında uyanıyorsunuz ve adınız da dahil olmak üzere hiçbir şeyi hatırlamıyorsunuz. Böyle başlıyor kitap. “Heh” diyorsunuz, sonunda Güray Süngü’den normal bir kurguya sahip bir kitap. Aaa olur mu hiç öyle şey, daha neler gelecek o garibin başına. Şimdi diyorsunuzdur ki “demek çok akıcı, maceralı, kolay okunan bir kitap” Yok canım, hiç öyle değil. Yıpratıyor insanı. “Bu kadar da olmaz” dediğiniz yerde “bu kadar da olmamasını gerektirecek bir şey var mı?” sorusu geliyor aklınıza. Bir yazar cesur olmayacaksa, şaşırtmayacaksa, farkını ortaya koymayacaksa o zaman ne farkı kalır ki ortaya koyduğu eserin diğer eserlerden. Düz bir kurgu olmak zorunda mı, olaylar bir sonuca bağlanmak zorunda mı? Ya da mesela tüm ciddiyetinizle kitabı okurken CIA yazılması gereken yerde birden “siayey” yazıldığını görseniz, Adem’e elmayı veren ahuya Adem’in “selamun aleyküm bacım” dediğini okusanız bunlar güldürür mü sizi yoksa kitaptan mı soğutur? Ben gülüyorum, hem de çok. Zaten beynim sıkılıp suyu çıkartılıyorken arada bir gülsem fena mı olur? Tavsiye edemem bu kitabı çünkü herkes için hoş bir okuma tecrübesi olmayabilir Güray Süngü’nün kafasını yaşamak. Ama ben, yazarın ilk kitabını okurken düşündüklerimi hatırlayınca diyorum ki “iyi ki vazgeçmemişim yazarın kalemini tanımaya, yazarı anlamaya çalışmaktan” Şimdi de bağımlısı olduk çıktık iyi mi Güray Süngü kafasının!