Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hakan Keleş

Hakan KeleşGönülleri Fetheden Bilge Hoca Ahmet Yesevi yazarı
Yazar
Çizer
7.0/10
1 Kişi
5
Okunma
0
Beğeni
480
Görüntülenme

En Eski Hakan Keleş Sözleri ve Alıntıları

En Eski Hakan Keleş sözleri ve alıntılarını, en eski Hakan Keleş kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Anadolu'muzda halkına zulüm ve işkence eden, adaletsiz, hoşgörüsüz, kendilerini zengin, halklarını fakir kılmış hükümdarların izleri silinmemişti. Ve onların canından bezmiş halkları da adil, merhametli, hoşgörülü yöneticilerin yollarını gözlüyorlardı. Ta ki, atalarımız Müslüman Türkler, bu toprakları yönetimi altına alıncaya kadar.
Ahmet, bugün Kazakistan'a ait olan topraklarda, Çimkent şehri sınırları içinde bulunan Sayram bölgesinde, adeta bir eğitim yuvasının içine doğdu. Çünkü babası ve annesi o çağın şartlarını zorlayan başarılı bir eğitim sürecinden geçmişlerdi. Babası Şeyh İbrahim, aldığı eğitimle yetinmemiş; kentin ileri gelen, tanınmış, başarılı öğretmenlerinden biri olmuştu. Çocuklarının da iyi bir eğitim ve öğretimden geçmesini arzulayan, ileri görüşlü, aydın bir eğitimciydi.
Reklam
Hayata gözlerini kapa madan önce Ahmet'i yanına çağırdı. Oğluna söyleyeceği son bir çift sözü vardı. Şeyh İbrahim: "Oğlum bizim de hayat yolculuğumuz buraya kadar. Ölüm meleği Azrail, kapımızı çaldı. Canımızı ister. Bak oğlum, yanımda hiçbir şey götüremiyorum. Varsa yoksa aldığımız hayır dualar ve Allah rızası için ektiğimiz ilim tohumları. İnşallah onlar yeşerir de bize bir faydası olur. Size de ne mal ne de mülk bırakabiliyorum. Çünkü dünya malının peşine hiç düşmedim. Sadece karnımızı doyurup, nefsimizi körleyecek kadarını elimizde, avucumuzda bulundurduk. Öteki, fakir fukaranın payı idi, onlara dağıttık. Şimdi sana şu üzerimdeki hırkayı bırakıyorum. Kendini iyi yetiştirip ilim sahibi olduğunda üstüne giyer, layıkıyla taşırsın inşallah. Yavrum, ablanla birbirinize iyi bakın. Sizi Allah'a emanet ediyorum. Allah'a teslim olun. Senin yolunu, Yüce Yaradan layık olduğun şekilde çizecektir. O'nun yolundan ayrılma. Karşına ilmi benden daha etkili ve faydalı olan insanlar çıkacak. Kimi senin kapını çalacak, kiminin eşiğine sen varacaksın. Sakın ha onlar seni bırakmadan, sen onların peşini bırakmayasın. dedi, bunlar son sözleriydi. Ahmet bir şeyler söylemek istediyse de yutkundu, sanki dili tutuldu. Yaşlı gözlerle, öylece kala kaldı.
"Birbirinizi sevin. Sevginizi gizlemeyin... Sevinçlerinizi de hüzünlerinizi de paylaşın.Dedikodu illetine bulaşmayın. Birbirinizin arkasından konuşmayın. Kibirlenmeyin. Kibirden uzak durun. Kibir insanın kurdudur. İnsanı içten içe yer, çürütür ve yok eder.
Reklam
Sabır, metanet ve gayretle, her zorluğun üstesinden gelebilirlerdi. Ki, bu özellikler onlarda fazlasıyla mevcuttu.
Arslan Baba: "Hiçbir zaman hırslı olma. Azimli ol, arzulu ol, ama istediğin şey, ne olursa olsun bu, sende hırsa, ihtirasa dönüşmesin. Hırsın, insanın gözünü kör, kulağını sağır ettiğini unutma. Makamın, mevkiinin peşine düşme, zaten hak ediyorsan, bir gün onlar senin ayağının dibine düşer. İşte o vakit onların üzerine çık ve halkına adeletle, hoşgörüyle hizmet et. Eğer ilim yolunda yürüyeceksen. Öğrendiğin, bildiğin şeylere göre amel et. Yani onlara göre yaşa ve onları bir yük gibi sırtında taşıma. Bildiklerini anlat, paylaş ki yükün hafiflesin ve senin gibi bilenlerin ve yaşayanların sayısı artsın, çoğalsın.Paranın çokluğu nasıl ki imtihansa, ilmin fazlalığı da imtihandır. İkisini de veren Cenab-ı Allah, onların dağıtılmasını, paylaşılmasını ve hayra dönüştürülmesini ister. Aksi takdirde verdiği gibi, onları almasını da bilir.
Özellikle Peygamberimizin en çok önemsediği ve yaptığı şey, garipleri, yetimleri, öksüzleri korumak ve kollamaktı. Sende onun yolunda git. Onlara yardım etmeyi, huy edin. Merhamet et onlara ve acı, merhamet et ki, Allah'ta sana merhamet etsin." diye sözünü tamamlamıştı ki Ahmet ona, çocukça bir edayla: "Hocam sizce ben, bütün bu anlattıklarınızı hayata geçirebilir miyim? Sizce ben, Allah'a, Peygamber'e, milletime ve size layık biri olabilir miyim?" dedi. Arslan Baba: "Ey kendi küçük aklı büyük çocuk! Bu, evvel Allah'ın takdirine, sonra da senin gayretine ve çabana bağlıdır. Allah, her insana akıl ve eylem; yani yapma, becerme gücü vermiştir. İnsanın bunları ne için ve nasıl harcadığı çok önemlidir. Anlattığımız şeyler, güzel ahlaklı insanların özellikleridir. İnsan, canı gönülden isterse başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Sen bu yolda yürümeye niyet et, gönlünü ve aklını kullanarak sonuna kadar gayret et. Allah kerimdir." O gün orda, hocasının yanında kalmak istediyse de hocasının, ailesiyle bu küçücük yere zaten zar zor sığdığını düşünerek müsaade istedi.
Maalesef çocukluğunu doğru dürüst yaşama fırsatı bulamamıştı. Sanki yaşam onun dünyasındaki her şeyi, o, çabucak büyüsün diye ayarlıyordu. Ama o,hayatından asla şikâyetçi olmayan biriydi. Öğrenmek, bilmek dışında, hiçbir zaman daha fazlasını istemiyor, elindeki ile yetinmesini biliyordu. Yaşı ilerliyor, üzerinde taşıdığı olgunluğa, olgunluk ekleniyordu.
Reklam
Okuyan, düşünen, sorgulayan, Allah'a karşı sonsuz bir aşk besleyen, Peygamber sevgisiyle dolup taşan ve onun örnek yaşamını, hayatında uygulamaya gayret eden bir genç olup çıkmıştı. Ahmet aynı zamanda tarif edilemez bir vatan ve millet sevdasının tutkunuydu. Arslan Baba, ona dini ve milli hassasiyetlerini her zaman canlı ve taze tutması gerektiğini ve bunu başarmanın yolunu, en ince ayrıntılarına varıncaya kadar öğretmişti. Ahmet, aldığı eğitimin ve terbiyenin gereği ni büyük bir iştahla yerine getiriyordu. Bir gün gelecek o da, öğrendiklerini başkalarına aktaracaktı. Bunun gayreti içinde gecesini gündüzüne katarak sürekli çalışıyordu. O, kökünde ve damarlarında eşsiz kaynaklarla beslenen bir meyve ağacı gibi, filizleniyor, yaprak açıyor, çiçekleniyordu. Vakti geldiğinde leziz meyvelerini ve bereketli tohumlarını dört bir yana saçacaktı.
Çünkü o, her şeyin Cenab-ı Hak tarafından bir gaye ile yaratıldığının bilincindeydi. Ve her şeye yaratandan ötürü ilgili, sevgili ve saygılıydı.
Yesi, ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı devletinin güzel, hızla gelişmekte olan sıcak bir şehriydi. Sanki Türkleri korumak için amansız dağlarla çevrilmiş olan bu şehir, bir gün Türk yurdu anlamına gelecek olan; Türkistan diye anılacak ve Öyle bilinecekti. Kışlarını soğuk ve yağışlı, yazlarını sıcak ve kuru yaşayan bu kentte tam bir karasal iklim hâkimdi. Şehir ve Ahmet bu iklimin yaz mevsimini yaşıyorlardı.
En büyük arzusu da, Türk milletinin İslamiyet'i doğru anlamasını sağlamak ve Türk milletini İslamiyet ile mayalayıp, iyice yoğurarak, bu büyük milletin tadına tat, gücüne güç, ömrüne ömür katmaktı.
31 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.