"...Kendi yemek salonunuz dışındaki hiç kimsenin o akşam sizinle aynı yemekleri yemediğini bilmenin olağanüstü bir hazzı vardır. Masadakileri nadide, müşterek bir tecrübede birleştirir ki bu da lezizdir - katılmıyor musunuz?"
Bazı romanların merkezleri çok güçlüdür. Eserin odağına oturan nesne, karakter ya da olay vs. kurgulanan çatıyı ayakta tek başına tutabilir. Kressing’in eserinde merkezde aşçı vardır. Ama standartların ötesinden çizilmiş bir karakterdir. Misal iki metrelik boyuyla korkunç fiziksel görünümüyle normal insanlardan ayrılır. Sadece bununla da kalmaz. O
Zorlukla çıkılan bir tepenin sahibi olmak bir başarı hikayesi olarak mı okunmalıdır? O tepeye çıkana kadar ezilen ne var ne yoksa yok mu sayılmalıdır? İşte aşçımızın hikayesi bu yolculukla başlıyor.
Şehre bir yabancı geliyor.
Bir yemek yapıyor ve hayatı değişmeye başlıyor.
Bu bildiğiniz yemeklerden çok farklı, içinde bolca entrika, bir miktar söz oyunu ve alabildiğine el çabukluğu var.. Yiyeni hem yoldan çıkaran hem de dize getiren yemekler..
.
Harry Kressing okuru da kurnazlaştıran bir kurgu sunuyor Aşçı’da. Aslında olan bitenin pekala farkında oluyoruz, aşçıyı birkaç sayfadan sonra tanıyoruz ancak şaşırtıcı yanını bekliyoruz, şöyle inceden bir gülümsemeyle..
İnsanın zaafları, beklentileri ve zayıflıkları hakkında incelikli bir eser Aşçı. Dili sade, dolambaçsız ama takibi keyifli.
Pek sevdim.
.
Emirhan Burak Aydın çevirisi, Hamdi Akçay kapak tasarımıyla ~