İslam Ortaçağ'da hiçbir toplum ve dinde görülmeyen bir fikir özgürlüğünü insanlara tanımakla tarihte büyük bir devrim yapmıştır. İslam, insanları tek Allah'a iman etmeye ve Müslüman olmaya çağırırken, farklı dinlere ve düşüncelere de yaşama hakkı tanımıştır. Muhataplarına iman etmeleri için ikna edici makul deliller sunarken, kabul etmeyenlere kendi delillerini getirmeleri çağrısında bulunarak meseleyi savaş alanlarına değil, müzakere ve münazara ortamına çekmeye çalışmıştır.
Müslümanlar arasında siyasi ve dini konularda görülen fikir ayrılıkları ileride itikadi mezheplerin ortaya çıkmasına, dolayısıyla da kelam ilminin doğuşuna neden olmuştur.
Eskiden inkar ve küfür cehaletten, bilgisizlikten kaynaklanıyorken Modernçağda dinsizlik bilim temelleri üzerine oturtulmaya çalışılıyor ve ispatlanmamış teoriler, gerçekmiş gibi insanların kafalarına sokuluyordu.
"Tövbenin Allah katında makbul olmasının şartı çirkinlikte ısrar etmemek ve güzel olan bir şeyin güzel olduğuna inanmaktır. Çirkin olduğu bilinen bir şey üzerinde ısrarla duran ya da güzeli çirkin olarak kabul eden bir kimsenin tövbesi kabul edilmez. Bir şeyin, bir yönüyle istenmesi, diğer yönüyle de istenmemesi caiz değildir."
Âlimlerin ve ahlakçıların bir kısmı insanın şehvet, gazap ve akıl şeklinde üç farklı duygu alanının olduğunu ve bunların her birinin de ifrat, tefrit ve vasat hallerinin bulunduğunu söylemişlerdir.
Halifeler ne vahiy alan ne de söz ve fiilleri ilâhî gözetimle müdahale edilerek yönlendirilen kişiler değildi....
Bu durum, halifelerin ve diğer yöneticilerin uygulamalarını ve içtihatlarını tartışmaya açık hale getiriyordu.