Bir anne yeni doğmuş bebeğini soyup masamın üstüne yatırırken, "Ne öneriyorsunuz doktor?” diye sordu. Elleri titriyordu. Hemşirem dehşet içinde dönüp gitti. Bebeğin inanılmaz büyüklükte bir başı, tavşan dudağı, yarık bir damağı ve her iki üç saniyede bir kasılan gelişmemiş kolları ve bacakları vardı. Gözleri şakaklarına doğru kaymıştı ve normal kulaklarının önünde, daha küçük birer kulak daha vardı. Burnunun olduğu yerde burun delikleri yerine büyük bir delik vardı. Şaşkınlığımı göstermemeye çalıştım. Daha önce de deformasyonlar görmüştüm ama böyle bir şey görmemiştim. Tiraşsız ve üstüne bol gelen, kirli, parlak kumaştan bir elbise giymiş olan baba yüzüme bakıyordu.
"Ona yemek verdiğimiz zaman yemek burnundan dışarı çıkıyor” dedi. Şimdi de anne bir şeyler söylememi bekliyordu. Bu zavallı kadına ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Bu trajedi onun hatasıymış gibi utanmış görünüyordu. Anne babanın benden ne beklediğini bilmiyordum. Belki bebeğin suratını düzeltebileceğimi ve böylelikle yemek yiyebileceğini düşünüyorlardı ya da bebeğe bir el ateş edip bu felakete son vermemi umuyorlardı. Ben ötenaziye de karşıyım. Çaresizdim.
"Bu durum Allah'ın elinde” dedim, "ben sizin için bir şey yapamam.
"Teşekkürler, doktor” dedi bebeği tekrar giydirirken. Bir hafta sonra bebeğin öldüğünü öğrendim.