En ufak darbede kırılmaya müsait ince bir cam levha gibi, küçücük bir sevinç ya da öfke imasına bile tepki veriyordu. Korkularının pençesinde ve dalgınlık içinde etrafındaki insanların isteklerine baş eğip duruyordu.
"İhtiyaç icadın anasıdır" derler. İhtiyacın karşılanmasını talep eden bu ruha Japonya'da 'miskinlik ruhu' denir ve kanaatkarlık erdem olarak görülür. "Gideceğin yol 5-10 km ise yürü" derler. Beşinci veya altıncı kata çıkmak için asansöre binenlere "miskinin önde gideni" derler. "Makinelere güvenip çalışma ruhunu kaybetmek ülkenin çöküşü olur," derler. Her şey tepetaklak olmuş. Lakin gerçekler bizi hak ettiğimiz bir noktaya getirdi. Bedensel emeğe dayanıp kanaatkarlık ruhuna güvenmek suretiyle bugün ülkemizin mahvoluşundaki kara talihi biz davet etmedik mi?
"İhtiyaç icadın anasıdır," denir. Yoksulluğa ve sıkıntılara tahammül etmeyerek ihtiyaçlarımızın peşine düşünce icatlar gerçekleşir, kültürler oluşur ve ilerleme sağlanır. Japon askeri kanaatkardır ve kullanışlı makinelere özlem duymaz. Bedeninin çektiği çileye katlandığı için göklere çıkartılır. Dolayısıyla silahları geliştirilmemiştir ve esasen savaş stratejisinin temeli de eksik olunca bugünkü korkunç yenilgiye uğramış olduk. Bu durum sadece askerlerle sınırlı değildir. Japon ruhunun kendisi kanaatkarlık ruhu olmuştur. Değişim arzulanmaz, ilerleme arzulanmaz. Hep geçmişe dönül derin bir saygı ve hayranlık hissedilir ve nadiren ortaya çıkan ilerici ruh da bu kanaatkar tepki ruhunun bir darbesine maruz kalarak her seferinde geri çekilmek zorunda kalır.
Savaş sonrası bizler her türlü özgürlüğe kavuştuk. Ama insanlar her türlü özgürlüğe sahip olduklarında akıl erdiremedikleri sınırlamalar bulunduğunun ve özgür olmadıklarının farkına varırlar. İnsanoğlunun sonsuz bir özgürlüğe sahip olması mümkün değildir. Çünkü insanlar yaşar ama ölmek zorundadırlar ve düşünmeyi bırakamazlar. Siyasi reformlar bir günde gerçekleşir ama insanın değişimi öyle kolay olmaz. Uzun zaman önce Antik Yunan'da keşfedilen toplumsal yapılanma için ilk adımın atıldığı günden bu yana insanlar ne kadar değişim gösterdi acaba?
Kendine güvenmek kendine başına sahip olunan bir şey değil de başkaları tarafından yaratılan bir şeydir. Kişi, başkalarının takdirine bağlı olarak kendi potansiyelini keşfedebilir. Bu şekilde keşfedilen güç, kendine güven haline dönüşür.