Heinz Heimsoeth

Felsefenin Temel Disiplinleri author
Author
8.6/10
72 People
384
Reads
23
Likes
1,877
Views

Heinz Heimsoeth Posts

You can find Heinz Heimsoeth books, Heinz Heimsoeth quotes and quotes, Heinz Heimsoeth authors, Heinz Heimsoeth reviews and reviews on 1000Kitap.
Üzerinde düşünüp araştırdığım zaman beni hayranlık ve yücelik duygusu ile dolduran iki şey var: Üzerimizdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası.
Sayfa 51
Genç Kant der ki: "Bana maddeyi verin, ben size bundan bir evren kurayım". Bunun anlamı şudur: Bilimin, yıldızlı semada bir parçasını keşfettiği ve matematik olarak, sayılar ve formüllerle kavrayıp ifade ettiği evren, maddenin ve hareketin temel yasaları ile açıklanabilir.
Sayfa 31
Reklam
Derin ve ümitsizce acılar içinde kıvranan bir kimsenin, bütün eğilimleri, onu, hayatına son vermeye sürükleyebilir. Fakat o, bu eğilimlerine boyun eğmemelidir; çünkü insan, her eyleminde kendisini bir araç değil, bir amaç olarak görmelidir. Oysa, mutsuzluğu ve çektiği acılar yüzünden kendisini yok etmeye kalkan bir kimse, kendi varlığını mutluluk için bir araç olarak gören bir kimse demektir.
Gerçekten, her çağdaki inançsızlık, kaynağını dogmatizmde bulur.
82 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 23 hours
Ahlâk'a nasıl karar verdik sorusuna , Kant, Nietzsche, Sokrates gibi düşünürlerin verdiği tepkiler üzerine, onların argümanlarını eleştirerek bir yer bulma çabası diyebiliriz bu kitabın genel hatları için. Lakin Ahlâk neden oluştu sorusuna aldığım cevaplar çok yüzeysel kalmış durumda. Konuyla ilgili bazı filozofların immoralist tutumlarını, günümüz modern zihinle araştırmaktan , kitabın alt metninin konusu gözden kaçmış da diyebilirim. Yine de bu konu hakkında genel hatlarıyla güzel şeyler öğrendim. Dili çok ağırdı tabi, hazmederek okumaya çalıştım.
Ahlak Denen Bilmece
Ahlak Denen BilmeceHeinz Heimsoeth · Fol Kitap · 202236 okunma
Ahlak buluşları bir kez açıkça görülüp kavrandı mı, insan buluştan önceki davranışın yalnızca daha az hoşa giden bir şey olarak değil, aynı zamanda, kötü bir şey olarak görünmesi gerektiğini anlamaktadır. İnsanın kendisini doğal olarak her şeyin merkezinde sanışını ortadan kaldırmakla, başkalarının yaşamının başlı başına bir değeri ve hakkı olduğunu bulup ortaya çıkarmakla, ister istemez bir ödev bilinci doğmaktadır; böylece, başka insanlara karşı bir eşya gibi davranmanın, başka insanlara, rasgele kullanılıp yararlanılan bir eşya gibi davranmanın haksız bir şey olduğu belirmektedir. İşte, bu çeşit yaşam deneylerinden, bu çeşit yaşantılardan, ahlaka özgü buyruklar ile yasaklar ortaya çıkmaktadır; bunlar sonradan tek tek kişilerden, tek tek kişinin isteminden, rasgele istemesinden ayrılmış bir şey olarak, herkesi bağlayan bir şey olarak yaşanmaktadır.
Reklam
Ahlakın yönergeleri, oldum-olası varolan ve her zaman için ‘doğuştan' olan yönergeler değildir; ahlak yönergeleri, yukardan ve eski olmadan çıkan bir kuvvetin, düpedüz önceden zorladığı anlatımlar da değildir. Tersine ahlak yönergeleri, karşılıklı davranışta anlamlı olarak kavranan ve benimsenmeye değer görünen birtakım kurallar olarak tek tek insanlarda içten birer alışkanlık durumuna dönüşürler.
Ahlak buyrukları ile yasakları, başlangıçta, gerek insanlığın ilk zamanlarında gerekse bizim kendi yaşamamızın çocukluk basamaklarında hep toplumun yetkesiyle ortaya konmaktadır. Ancak bu ‘otorite' kavramı çift anlamlıdır. Öyle bir otorite zorlaması vardır ki, bu belli bir anlamda, hayvanın içgüdüsel diriliğini düzenle zorlamadan yalnızca
Ahlak yasaları, yasakları 'yaderk' (heteronom) buyruklar olarak anlaşılmamalıdır. Ahlak yasaları daha çok insan yaşamının kendi kendine çevirdiği isteklerdir. Ahlakça değerler ile değersizlikler, ahlak değerlendirmesinin ölçüleri bizim kendi içimizden doğup gelişir -tıpkı dil ya da mantıktaki düşünme yetisinin insanın yaşama eyleminde ortaya çıkıp biçimlendiği ve bu eylemde kendini sürdürüp koruduğu gibi. Bizim kendimize ilişkin olan, kendisini düşünsel bakışımıza açan ahlak gerekliliği, ‘kategorik' olarak bizim istememize, içteki ahlak duygusuna çevrilmektedir; hem bu, mutluluk başarısına ya da ürkütücü cezaya yan gözle bakmaksızın ya da herhangi bir imrenme duymaksızın olmaktadır. İşte, bütün bunlar, Kant'tan önce bu biçimde derinden ele alınıp incelenmemiş, kuşkusuz ki açıklıkla söylenip felsefe bakımından öğretilmiş değildi.
Gerçekten yapılmasına izin verilen şey ile yapılması yasak edilen şey üzerinde, insanda hiçbir bilme yetisi yoksa herkesin vicdanına nasıl başvurulabilir? Eski kuşkucular, olumsuz öğretilerinden şu sonucu çıkarmışlardır: İnsan bu gibi şeyler üzerinde bir yargı vermekten vazgeçmelidir. Eylemeye gelince de insan, eylemede uzlaşıma ayak uydurmalıdır.
522 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.