Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hüseyin Topuz

Hüseyin TopuzMutluluk ve Başarının Sırları yazarı
Yazar
6.7/10
3 Kişi
3
Okunma
1
Beğeni
617
Görüntülenme

Hüseyin Topuz Gönderileri

Hüseyin Topuz kitaplarını, Hüseyin Topuz sözleri ve alıntılarını, Hüseyin Topuz yazarlarını, Hüseyin Topuz yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Böyle havalarda Ayet-el Kürsi’yi okuyup sonundaki, “hıfzı hüma ve hüvel aliyyül aziym” devamlı okunursa yağmur yağmazmış. Yağsa da okuyanın üzerine yağmaz ve bir afat gelmezmiş. Hakikaten yağmur yağmadı. Başka taraflara yağsa da üzerlerine yağmadı.
Yağmur her tarafı bir güzel yıkamıştı. Tarlalar, bahçeler ve ormanlar ışıldamaktaydı. Hatta tarlalar yeniden canlanmışlardı. Her taraftan yayılan hoş kokular mis gibi toprak kokusuna karışmaktaydı. Bu durumdan memnun olan Ayşe ve arkadaşları, dünkü günün yorgunluğundan sonra yeniden kuvvet kazandılar. Kongurlar köyünün içinden geçerek, Gümgümkayaların karşısındaki bayırı aşarak Oylat kaplıcasına ulaştılar.
Reklam
Ya! Neydi o günler değil mi? Cenâb-ı Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Biliyorsun o savaşta açlık, susuzluk, bitler, yaralılar ve ölüler... Neler çektik neler. O günler gitsin de bir daha geri gelmesin! Cenâb-ı Allah bu asil millete bir daha Kurtuluş Savaşı göstermesin.
Kırlarda sarımsak yenince yılanlar yaklaşamıyorlardı. Çünkü yılanlar sarımsak kokusunu hiç sevmiyorlardı.
“İlmin acısını tatmayanlar, bir ömür boyu bilgisizlik tokadının acısını yudumlarlar.”
“Kalbur, gözer mahalleyi gezer, Benim kızım Semine’den de güzel. Kalbur, gözer mahalleyi gezer, Benim kızım Nur Güzel’den de güzel. Kalbur, gözer mahalleyi gezer, Benim kızım Sefine’den de güzel”
Reklam
Cenâb-ı Allah şu âlemin her köşesini isimlerinin nakışları olan sanat eserleriyle süslemiştir. İnsanın vazifesi ise, Cenâb-ı Allah’ın kutsi isimlerinin nakışlarından olan bu sanat eserlerini diğer insanlara da gösterip tellallık ve ilancılık vazifesini yerine getirmektir. Cenâb-ı Allah, bu âlemdeki her mahlûku bir kitap hükmünde yaratıp, onda güzel isimlerini yazmıştır. İşte insanın vazifesi, kudret kaleminin mektupları hükmünde olan mevcudat sayfalarını, dünya ve gökyüzü yapraklarını tefekkür etmektir ve onlarda yazılan güzel isimleri keşfetmektir. İşte Cenâb-ı Allah böyle yüce gayeler için bu evreni yaratmış ve insanı bu evrene anlatılan gayeler için göndermiştir. Yani yaratılışımızın ve şu anda bu evrende bulunmamızın sebebi, bu vazifeleri yerine getirmektir.
Kader, sebeple neticeye bir baktığından, sebebin yokluğu kabul edildiğinde netice için söylenecek bir söz bulunmamaktadır.
Cenâb-ı Allah iki kişiyi karşılaştırır ve onları birbirleriyle evlendirir. Şayet bu evlilik güzel bir evlilik olmuşsa; bu, kadın ve erkekten şükrün istenildiği bir nimettir. Şayet bu evlilik kötü bir evlilik olmuşsa, bu evlilik, sabrın istendiği bir imtihandır. Erkeği kadınla, kadının da erkek ile imtihanıdır.
Kuralımız neydi? “İlim maluma (bilinene) tabidir (bağlıdır.)” Öyleyse Cenâb-ı Allah yazdığından biz yapmamaktayızdır. Bizim ne yapacağımızı Cenâb-ı Allah ezeliyeti ve sonsuz ilmi ile bilmiş ve kader defterine yazmıştır.
Reklam
Gördüğümüz rüyalar da ruhun varlığına bir delil değil midir? Çünkü çok zaman rüyamızda gördüklerimizin o gün veya daha sonra olduğu görülmektedir. Bu, ruhun gayb dünyasına yakınlaşması neticesinde elde ettiği bir bilgidir. Ruh inkâr edilirse bu olay ne ile açıklanacaktır? Anlaşılan rüyalar ve özellikle doğru rüyalar ruhun varlığını ispatlamaktadır.
İman, gaybadır ve akıllı olandan istenmektedir. Akılsız olandan da zaten istenmemektedir.
…en küçük bir canlı için 238 protein daha lazımdır. Bu kadar proteinin tesadüfen meydana gelme ihtimalini söylemek istenirse, trilyon kelimesinin 9.975 defa tekrarlanması lazım gelir ki bu yaklaşık iki saati almaktadır, sonra çıkan rakam 10 ile çarpılmalıdır. İşte bir canlıdaki proteinlerin tesadüfen meydana gelmesi ihtimali bu kadar ihtimalden bir ihtimal olmaktadır.
Kalktım abdest aldım ve yıllardır bana sırdaşlık eden seccademi Kıble’ye doğru yaydım.
Karşımda alevler içinde yanan bir genç bulunuyordu. İmanı alevler içinde yanan ve çırpınan, yardım bekleyen, haykıran, çığlık atan, şeytanın vesveseleri ile paramparça olmuş bir genç, iman ile inkâr arasında sınırda kalmış bir genç, gaflet caddelerinde koşuşturulan bir genç, ömrünün baharında imanı cayır cayır yanan bir genç karşımda duruyordu. Gözlerimin içine bakıyordu. Belki görünüşte gülüyor mutlu gibi görünü-yordu fakat kalbi yarılıp ruhu çıkarılsa ruhu binler çığlık atacaktı, binler ağlayacaktı, binlerce defa beni kurtarın diye bağıracaktı! Bittim artık diye sitem yapacaktı. Dolayısıyla ruhu ve kalbi çırpınmaktaydı. Ümitsizlik bataklı- ğına saplanmış bir vaziyette, ne olur Allah aşkına, beni de kurtarın bu yangınlardan, beni de kurtarın bu sıkıntılardan, diye yalvaracaktı.