V. yüzyılda Lazica, İran ile Bizans arasında nüfuz çekişmesine sahne olur. Burada iki ayrı güçle birlikte iki ayrı inanç da çarpışır. Laz kralları Hristiyanlığı seçerler ama pek çok devlet ileri geleni Zerdüştlüğü sürdürür.
Eski bir hikâyeye göre, Tanrı yarattığı canlılara isteklerini sorar. Her canlı isteklerini Tanrı’ya anlatırken sıra yılana gelir. Yılan tam “insan eti” diyeceği sırada, bunun farkına varan kırlangıç yılanın dilini gagalar. Yılan da dilini gagalayan kırlangıcın kuyruğunu ısırır. Çatallaşan dili yüzünden yılan “insan eti” diyeceğine “kurbağa eti” der ve insanoğlu yılana yem olmaktan kurtulur. Yılanın dilinin ve kırlangıcın kuyruğunun çatallı olması, bu olayın hatırasıdır. İnsanı yılandan kurtaran kırlangıç da kutsal addedilir. İnsan yerine geçen kurbağayı yılanın ağzından kurtarmaksa büyük sevap sayılır.
Gün adlarından hareketle, Hristiyanlık öncesindeki Laz ve Megrel ponteonunun başlıca karakterlerini şöyle belirleyebiliriz: baş tanrı Zeus yerine პa, gizli bilginin ve bilimin tanrısı, haberci Hermes yerine Cuma, savaş tanrısı Ares yerine Erkina (ya da Taxa), aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit yerine Obi ve zaman tanrısı Kronos yerine Şuri. Bu sıralamanın yüzde yüz gerçeği yansıttığını söylemek iddialı olacaktır ancak gerçeğe yakın bazı denklikler olduğunu da kabul etmek gerekir.
Bir gün peri padişahının kızı bir dağın yamacına oturmuş, başını alın çizgilerinin olduğu yerden çıkarıp dizlerinin arasına koyarak saçlarını taramaya başlamış. Birden bir rüzgâr esmiş ve peri padişahının kızı başını elinden düşürüvermiş. Başı başlamış yamaçtan aşağı yuvarlanmaya. Kız peşinden koşmuş ama yetişememiş ve ağlamaya başlamış. Bu sırada yuvarlanan baş, bir böğürtlen çalısına takılıp kalmış. Peri kızı çok sevinmiş, hemen yanına gidip başını yerine takmış ve böğürtlen çalısını “Kökün kalkmasın, bir kökünden binlercesi çıksın!” diye kutsamış. O günden sonra böğürtlen çalısı çabucak çoğalır, birini kessen kökünden binlercesi çıkar.
Kitap çok ilginç bir konuda derleme yaptığı için oldukça ilgi çekici. Lazlar’ın birçok geleneği ve inanışı güzel örneklerle anlatılıyor. Ama yazım dili inanılmaz derecede kötü. Cümleler düşük, okuma kolaylığı yok, zaman uyumu yok, anlamsız tekrarlar var… Kaliteyi düşüren bu durum olmasa ve iyi bir editöryal çalışma yapılsa daha değerli bir kitap olabilir.