"Kral Valour’un sarayında yaşayan hiç kimse ilk savaşı hatırlamıyordu. Ne nazırlar, danışmanlar, ne sekreterler, gözlemciler ya da diktatörler, ne gazeteciler, stratejistler veya diplomatlar, hatta generaller, albaylar, binbaşılar, yüzbaşılar veya teğmenler. Yaraları dikilmiş ve yeniden dikilmiş, tek gözlü, bir bacağı tahta ve bir eli kanca olan, hayatta kalmış en yaşlı asker Terence Wild bile anımsamıyordu. Çünkü ilk savaştan sonra bir ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, beşincisi ve sonra yirmincisi, ardından yirmibirincisi yaşanmıştı ve bu böyle devam ediyordu. Kral Valour’un sarayındaki hiç kimse şeftalileri, serçeleri, tekir kedileri, yabanmersini reçelini, kırmızı turpları ya da yeşil çayırlarda kurumaları için ipe asılan çarşafları da anımsamıyordu. Üstelik Kral Valour heyecanla yirmi ikinci savaşı da planlıyordu: “Ayakta tek bir ağaç bile kalmayacak, ne de bir ot sapı; hayır ne tek bir dört yapraklı yonca ne de bir çekirge kalacak hayatta,” şeklindeydi öngörüsü, “çünkü nihai silahımız var, ölüm saçan ışınlarımız, felç eden gazımız ve hedefi mükemmel tutturan toplarımız.”