Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Jens Ahlbom

Jens AhlbomTaşbaltalar ve Piramitler yazarı
Yazar
9.0/10
25 Kişi
127
Okunma
0
Beğeni
443
Görüntülenme

Jens Ahlbom Sözleri ve Alıntıları

Jens Ahlbom sözleri ve alıntılarını, Jens Ahlbom kitap alıntılarını, Jens Ahlbom en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sidartha 49 gün sonra ağacın altından kalktı. Gerçeği bulmuştu! Şimdi acıların neye bağlı olduğunu biliyordu. Acıların nedeni insanların iktidar ve mutluluk pe­şinde koşmalarıydı. O anda ismini değişti­rerek kendine Buda adını verdi. Anlamı ‘Uyanan’ demekti.
Hammurapi qanunları:
Eğer bir erkeğin evlendiği kadın hasta olursa, erkek başka bir kadınla evlenebilecektir. Ama, hasta kadını korumasız biırakamayacak; ona bir ev yapacak ve ölene kadar bakacaktır. Eğer bir çocuk babasına vurursa elleri kesilecektir.
Reklam
Hammurapi qanunları:
Eğer karı koca anlaşamıyorsa hatanın kimde olduğu araştırılacaktır. Eğer koca karısını ihmal ediyorsa kadın, suçsuz de mektir. O zaman kadın çeyizlerini alarak babasının evine gidebilecektir. Eğer evli bir kadın, başka bir erkekle ya kalanırsa ikisi birbirine bağlanarak nehre atılacaktır.
"Her insanın içinde mutlaka bir melek vardır..."
Jean Jacques Rousseau
Jean Jacques Rousseau, "Toplum Sözleşmesi" adında bir kitap yazmıştı. Bu kitapta bir toplumun nasıl örgütlenmesi gerektiğini anlatıyordu. Herkes eşit olmalı ve nasıl bir yönetim istediğine birlikte karar vermeliydi. Yalnızca kral ve bir avuç soylunun ülkeyi yönetmesi doğru değildi. Rousseau'nun kitabı yalnızca Fransa'da değil, bütün Avrupa ve Amerika'da yankı bulmuştu.
İçim acıdı
"Taş çağı insanları çok kurnaz avcılardı. İşte burada, önce mamutların geçtiği yolları buluyorlar. Derin bir çukur kazıp üzerini dallarla kapatıyor ve dalların üzerini otlar ve yapraklarla örtüyorlar. Şimdi koşarak mamutlar geliyor. Bir mamut çukura düşüyor. Çaresizlik içinde kurtulmaya çalışıyor. Ama ne yaparsa yapsın kurtulma şansı yok. Çukur kurtulamayacağı kadar derin kazılmış; şimdi sıra avcılarda. Saklandıkları yerden ortaya çıkıyorlar. Mamut artık kendini savunamayacak kadar çaresiz. Avcılar hep birlikte mızrakla rını mamuta saplıyor. Uzun zaman alsa da sonunda mamut ölüyor. Avcılar onun kocaman bedenini parçalara ayırıp evlerine taşıyorlar. Şimdi ailelerine aylarca yetecek kadar etleri var. Etleri yaktıkları ateşin dumanın da tütsüleyerek, ya da küçük parçalara ayırıp güneşte kurutarak uzun süre kokmadan ve çürümeden saklayabiliyorlar."
Kırmızı Kalem Yayınevi
Reklam
Kara Veba
"Bu hastalığa Yersinia Pestis denilen bir bakteri yol açar. Y. Pestis normal koşullarda farelerde yaşar. Farelerin üzerinde bulunan pireler yoluyla insana bulaşır. Pireler hastalığın yayılmasına neden olurlar. Kara veba çok tehlikeli bir hastalıktır, bu hastalığa yakalanan insanlarda önce yüksek ateş görülür, sonra elma büyüklüğünde çıbanlar çıkar. Önce koltuk altlarında ve kasıklarda görülen bu çıbanlar bütün vücuda yayılır. En sonunda kol ve bacaklarda büyük siyah lekeler oluşur. Ortaçağda bu hastalığa yakalanlar üç gün içinde ölürken, günümüzde bu hastalık antibiyotiklerle tedavi edilmektedir."
Kırmızı Kalem Yayınevi
Ortaçağ-Avrupa
Papazın köylüler üzerinde büyük bir gücü vardır. Yalnızca o doğru bir şekilde tanrıya dua eder ve yalnızca o ayin düzenleyebilir. Eğer o olmazsa hiç kimse cennete gidemez.
"Papaz ekmeği küçük parçalara böler, sonra bu küçük parçaları halka dağıtır. Halk sıraya girer, papazın önüne gelen diz çöküp ağzını açar ve papaz ekmek parçasını onun ağzına koyar. Böylece herkes İsa'nın etinden bir parça almış olur. Ama şarabı yalnızca papazlar içebilir. Eğer herkes şaraptan tatmaya kalkarsa şarap yere damlayabilir. Hiç kimse İsa'nın kanını yere dökmemelidir. Papazın köylüler üzerinde büyük bir gücü vardır. Yalnızca o doğru bir şekilde tanrıya dua eder ve yalnızca o ayin düzenleyebilir. Eğer o olmazsa hiç kimse cennete gidemez. (Doğru konuşmak gerekirse papaza inanmayanlar da vardır, ama "ya doğruysa" diye düşünmekten kendilerini alamazlar."
Kırmızı Kalem Yayınevi
Reklam
Ölüler Ülkesi
"Olüler ülkesinin sınırında, suları kapkara akan Styks nehri vardı. Bu nehrin kayıkçısı Kharon, eski, yıpranmış bir kayıkla ölüleri diğer tarafa taşıyordu. Olüler bunun için ona para ödemek zorundaydı. İşte bu nedenle Yunanlılar, gömmeden önce ölülerin dilinin altına para koyardı. Styks nehrinin öteki tarafında Kerberos adında korkunç mu korkunç bir köpek vardı. Üç tane başı olan bu köpeğin kuyruğu zehirli bir yılandı. Olüler ülkesinin kapısında bekler, ölüleri içeri bırakır ancak kimsenin dışarı çıkmasına izin vermezdi."
Kırmızı Kalem Yayınevi
"Zeus, Yunan Tanrılarının en büyüğüydü. Olimpos dağında yaşıyordu. O, göklerin ve yeryüzünün yöneticisiydi. Yağmurun ve karın yağmasına karar veriyor, isterse şimşekler çaktırıyordu. Kartal, onun kutsal kuşuydu. Bir gün Zeus korkunç bir başağrısına tutuldu. Ağrısı arttıkça arttı. Buna Tanrıların en büyüğü Zeus bile dayanamazdı. Bir de alnının tam ortasında kocaman bir şiş oluştu. Bu, çapkınlığıyla ünlü Zeus'u çirkinleştirdi ve aynalara bakamaz oldu. Zeus kibiri bıraktı ve demircilerin Tanrısı Hefaistos'a başvurdu. "Aman Hefaistos, eline düştüm. Ne olur şu başımdaki ağrıya, alnımdaki şişe bir çare bul" dedi. Hefaistos ağır çekiciyle Zeus'un alnındaki şişi yardı. Zeus'un alnından bir kadın çıktı. Bir elinde kalkan, diğerinde mızrak ve başın da kask olan bu kadına Pallas Athena adı verildi ve Savaş Tanrıçası ilan edildi. Pallas Athena, aynı zamanda Bilgelik Tanrıçası idi."
Kırmızı Kalem Yayınevi
Oraları görmek kısmet olsa keşke... :)
Cihan Şah çok kez Agra'da oluyordu. Her öğlen halktan birileri huzuruna çıkarak dileklerini ya da şikayetlerini bildiriyordu. Mümtaz, Cihan Şah sefere çıktığında onu izlemişti ve o zaman on dördüncü çocuğuna hamileydi. Çocuğun doğumundan sonra hastalandı. İki gün yüksek ateşle yattı. Bu iki gün boyunca Cihan, onun yanından hiç ayrılmadı. Mümtaz gittikçe zayıflıyordu. Artık uzun süre yaşayamayacağı anlaşılmıştı ve Cihan Şah ağlıyordu. Cihan Şah, Mümtaz'ın son isteğini yerine getirdi. Agra'nın ortasından geçen Yamuna adlı nehirin kıyısına beyaz mermerden büyük bir saray yaptırdı. Bu, o zamana kadar görülmüş en güzel yapıydı. Buraya Tac Mahal adı verildi ve Mümtaz buraya gömüldü. Cihan Şah, 35 yıl daha yaşadı. Öldüğünde o da Mümtaz'ın yanına gömüldü. Tac Mahal bir aşkın anısı olarak hala ışıldıyor.
Buda(Sidartha)
Acıların neye bağlı olduğunu biliyordu.Acıların nedeni insanların iktidar ve mutluluk peşinde koşmalarıydı.
"Yeraltındaki Ölüler Ülkesi, karanlık ve korkunçtu. Ölülerin ruhları geniş bir çayırda gölgeler gibi dolaşıyordu. Bu çayırın tam ortasında Yeraltı Tanrısı Hades'in sarayı vardı. Orada kraliçesi Persefone ile birlikte yaşıyordu. Persefone'nin yüzü ölüler gibi solgundu. Kolsuz, uzun, siyah bir elbise giyerdi. Yeryüzünde suç işleyenler Hades'in ülkesinde cezalandırılıyordu. Bunlardan biri de Tantalos'tu. Tantalos Lidya Kralı'ydı ve Tanrılar tarafından çok seviliyordu. Ama bir gün oğlunu öldürüp etinden Tanrılara yemek yaptı. Tanrılar buna çok kızdılar ve onu yeraltına attılar. Hades onu içi su dolu bir çukura koydu. Tantalos buradan çıkamıyordu. Çukurun kenarında harika meyveleri olan ağaçlar vardı. Tantalos ne zaman su içmek için eğilse sular alçalıyor, meyvelerden yemek için uzansa, dallar yetişemeyeceği kadar yükseliyordu. Herşey bu kadar yakındayken o sonsuza kadar açlığa ve susuzluğa mahkum edilmişti. Böyle korkunç bir cezaya çarptırılanlar dan biri de Sisyphos'du. O, Tanrılara ihanet etmiş, sırlarını açığa vurmuştu. Tanrılar ona, kocaman bir kayayı yeraltından yeryüzünün en yüksek tepesine kadar çıkarma cezası verdiler. Sisyphos çalışıp çabalıyor, kayayı tam tepeye çıkarmak üzereyken, kaya tekrar aşağıya yuvarlanıyordu. Her seferinde yeniden işe başla mak zorunda kalan Sisyphos, sonsuza kadar çalışmakla cezalandırılmıştı."
Kırmızı Kalem Yayınevi
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.