27 Mayıs 1912'de ayakkabı satıcısı Frederick Cheever ile Mary Cheever'ın oğlu olarak dünyaya geldi. 1926'da Thayer Academy'ye gitmeye başladı, fakat 1930'da notları zayıf olduğu için okuldan atıldı. Birkaç yıl boyunca Boston'da kardeşiyle birlikte yaşadı. Yirmi yaşında tek başına New York'a taşındı. Sonraki on yıl boyunca çeşitli yazı işleriyle geçimini sağladı. 1941'de May Winternitz'le evlendi. Amerika'nın Çehov'u olarak nitelendirilen Cheever, özellikle "Dev Radyo", "Güle Güle Kardeşim" ve "Yüzücü" gibi öykülerin yanı sıra "The Wapshot Chronicle" (1958), "The Wapshot Scandal" (1965), "Bullet Part" (1969) ve "Falconer" (1977) gibi romanların da yazarıdır. "The Stories of John Cheever" isimli öykü derlemesiyle 1979 yılında Pulitzer Ödülü ile National Book Critics Circle Ödülü'nü kazandı. 1982 yılında öldü.
Aşk -daha doğrusu cinsel itişme- birinci sınıf bir ilaç, bir ağrı kesici, adımlarına bir bahar hızı, yüreğine yeniden bir yaşam sevinci kazandıracak pırıl pırıl bir haptı.
… acının bölücü gücünü tümüyle alt edebilecek, sağlıklı olanla sağlıksız arasındaki boşluğu azaltabilecek bir aşkın örneğini henüz görmediğini yineledi içinden.
Sokağa çıktığımda gökyüzü kapkaraydı. Her yerde ışıklar yanıyordu. Bu sahtekarlık dünyasında moralimi yükseltecek dürüstlük işaretleri bulabilmek için gelip geçenlerin yüzüne bakıyordum.
Amerikalı yazar #johncheever dan okuduğum ilk öykü kitabı Yüzücü. Minik ayrıntıların hayatımızı ne denli önemli yaptığı, beklenmedik ve şaşırtıcı sonlar, aile ilişkilerinin durağanlığı bile bu kadar güzel mi anlatılır? İçinde 10 hikaye var ve hepsini çok sevdim. Birkaçını daha fazla sevdim. Aşkın Geometrisi, Dev Radyo, Yüzücü, Bityeniği..
Hem birey-toplum eleştirisi, hem Amerika’nın göz kamaştırıcı yaşamlarını ironik bir dille eleştiriyor. Edebi yönü, üslubu ve anlatımından çok keyif aldım. Çeviri müthiş #tomrisuyar a ait, açıklayıcı bir önsözü de var. Kitaba ismini veren son öykü #yüzücü filme de uyarlanmış, belki izlerim. Şans verin derim yazara ve eserlerine.
Dünya dizi tarihinin en başarılı örneklerinden biri olan Prison Break, günümüz ABD cezaevlerinde yaşanan olayların ekranlara yansıtılmış en güzel örneklerinden biridir. John Cheever’in Falconer Hapishanesi eseri de dünya edebiyat tarihinde yazınsal bir örnek yerini alan, bence dünya klasikleri arasında yer alması gereken muhteşem bir eser.
Konusu sıradan bir hapishane hikâyesi olabilir, ancak karakterlerin mükemmel psikolojik analizleri ve yaşamış oldukları ruhsal hezeyanların biz okuyuculara aktarımı ise tam bir edebiyat ziyafeti. Değinmiş olduğu başta uyuşturucu, eşcinsellik, eşlerin birbirlerini aldatmaları, bencilliklerimizden dolayı ailelerimize karşı kaybettiğim sorumluluk duyguları ve buna benzer birçok konular, şuan yaşadığımız zamanın maalesef en büyük problemlerini büyük bir ustalıkla ele almaya çalışmıştır.
Günümüz hayatının bir gerçeği olan argo kelimelerin yoğun olarak kullanıldığı bu eserin, okunmasını tavsiye ederim.
Eleştirmenlere göre Cheever İngilizce'yi ustaca kullanan yazarlardan biri. Hatta Tomris Uyar kendisinin "Amerika'nın Çehov 'u" diye anıldığından da bahsediyor. Cheever için 'önemsiz ve hesapsız' gibi gözüken olayları kara mizah ile birbirine büyük bir ustalıkla yediriyor diyebiliriz. Hatta dikkatli bakıldığında öykülerine, hayallerinden parçalardan bulmak mümkün. Kimi zaman da sistem eleştirisi ile çıkıyor karşımıza. Genel itibariyle yitik ailelerden, nedeni belli olmayan şekilde zenginlik elde edenlerden, hesap kapatan veya terk eden aile bireylerinden bahsediyor eserinde. En çok 'Güle Güle Kardeşim, Sutton Meydanı'nın Öyküsü ve Yüzücü' öykülerini sevdim.
inminuet haber vermişti Yüzücü ile Raymond Carver'in Katedral kitabı arasında bağlantı varmış, bu kitabı da mutlaka edineceğim. Öykü okumayı sevenlerin listesine alabileceği şahane bir kitap.