“Aynı zamanda, yakından tanıdığımız birinin intiharıyla başımıza her zaman musallat olan o soru beni de ele geçirdi: Nasıl ve ne ölçüde buna ortak olduk?”
…Eğer o “geç geliş”, hayatımızın ve idrakimizin ötesinde kalırsa ne olur? Tam da Tanrı’nın artık bir vaazdan ibaret olmadığı, bir ihtiyaca dönüştüğü mutlak noktadayım. Zeki öfkesinde ondan merhamet diliyorum; alelade ve grotesk hikayemi sağlam bir limana çıkarmasını diliyorum.
“… Model budur. Sevildiğimiz kadar sevmeliyiz de. Kökeninde, yani O’nun sevgisinde, ‘kadar’ ile kastedilen ‘sonsuz’dur. Bu seviyeyi muhafaza etmek bize bağlı. ‘Nasıl?’ diye kendinize soruyorsunuz, ben de kendime soruyorum. Cevap zaten Eski Ahit’te mevcut: İnsan, hak etmeyen birini sınırsız severse, er ya da geç o sevginin yüceliği, diğerini o sevgiye layık birine çevirir. Anahtar sözcük ‘sevgi’dir, kulaklarınızı dolduran o basit şarkılarda tekrar tekrar ortaya çıkan kelimedir; dünyanın efendilerinin zannettiği gibi ne ‘para’ ne ‘savaş’ ne de ‘yıkım’…”