Türkiye Cumhuriyetinin 10. Diyanet İşleri Başkanı olan Lütfi Doğan, 1930 yılında Gümüşhane'nin Kelkit İlçesi Salyazı Beldesi'nde doğdu. Kur'an-ı Kerim okumayı Babası Mehmet Fehmi Efendi'den öğrendi ve hıfzını dayısı Hafız Fevzi Efendi'den tamamladı. Arapça ve dini ilimleri Abdurrahman Efendi ve Gümüşhane eski müftüsü Ragıb Efendi'den okudu.
Askerlik görevinden sonra, özel olarak dini ilimler tahsiline devam etti. Hariçten ilkokulu bitirdi ve imam-hatip olarak göreve başladı. 1954 yılında Kemah İlçe Müftülüğüne ve 1960 yılında da Erzincan il Müftülüğüne tayin edildi. Aynı yıllarda hariçten Ortaokul ve Erzincan Lisesini bitirdi. 1964-1965 öğretim yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini birincilikle bitirdi.
Ankara müftü yardımcılığı ve Ankara vaizliği görevlerinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişliği görevine atandı. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi iken Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı'na tayin edildi. 15 Ocak 1968 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı görevine vekâleten atanan Lütfi Doğan, bu görevi 25 Ağustos 1972 tarihine kadar yürüttü. Dini ve ilmi konularda muhtelif dergi ve gazetelerde 100'den fazla makalesi yayımlanmıştır.
Başlıca eserleri şunlardır: Huzur ve Saadetin Esasları, Mutluluğun Kazanılması, Cihadla İlgili Ayet ve Hadisler, Kütüb-ü Sitte Müelliflerinin Hal Tercümeleri, El Hücurat süresinin tercüme ve Tefsiri. 1973-1980 yılları arasında Erzurum Senatörlüğü yapan Lütfi Doğan, 1991 yılında seçildiği Gümüşhane Milletvekilliği görevini 1995 yılında da seçilerek devam ettirmektedir. Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini bilmektedir.
Bugün Hucurat suresinin tefsirini okurken "Ey iman edenler ! Eğer fasık bir kimse size önemli bir haber getirirse siz, o haberi iyiden iyiye takhik edin. Böyle yapmazsanız cehaletle herhangi bir kavme sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz." ayetinin günümüzde ne kadar da önemli olduğunu tekrar fark ettim.
Bugün özellikle sosyal medyada inanılmaz derecede yalan haber dolanıyor ve biz bu haberlerin doğruluğunu araştırmayıp etrafımıza anlatıyoruz. "-Bak Ahmet şunu gördün mü şöyle olmuş." demekten asla çekinmiyoruz. Yayılan haberin yalan olduğu sonradan ortaya çıkınca bundan utanç bile duymuyoruz. Bugün montajla yapılan, yalan yanlış oluşturulan, bir kısmının kesilip sadece cımbızlanarak servis edilen haberlere itimat ediyoruz.
Rabbimizin bize buyurduğu gibi bir fasık bize haber getirdiğinde bunun gerçekliğini araştırmadan bir aksiyon almamalıyız.
Sevgi ve dua ile...
Fatiha ve Hücurat sureleri ,kitapta,akıcı bir üslupla anlatılarak ,tefsiri yapılmıştır . Nasıl dua edeceğini bilmeyen ,nasıl isteyeceğini bilmeyen kuluna ,öğrettiği duadır Fatiha... Âdâb-ı muâşeret denince ,Hucurat Suresi akla gelmeli. Her iki surede geçen ayetlerin iniş sebepleri ,Peygamber Efendimiz'in( SAS)ve sahabenin ayetlerle ilgili açıklamaları ,alimlerin ayetleri nasıl anladıkları ,,kısa,öz ve anlaşılır bir biçimde anlatılmıştır.
Ahlak ilmiyle uğraşanlardan biri, ilim öğrenen, ilimle meşguliyeti seven ve bu yaşta ilim öğrendiği için utanan bir ihtiyara; “Ey pir-i fani! Ahir ömrünün, evvel ömründen efdal olmasından mı utanıyorsun? Halbuki cehalet özür olmadığı halde, küçüklük özürdür” dedi.Âlimler buyurdular ki: “İlmin kuvvetlendirmediği izzet, zillettir. Akılla teyit edilmeyen ilim sapıklıktır.” Hâl böyle olunca, her melik veya mevki sahibi, ilim öğrenmekten nasıl geri durabilir. Musa aleyhisselam, Şam’a, bütün Bahreyn ülkelerine, batının en ücra köşelerine, Hazret-i Hızır’ı bulmak, ondan bir şeyler öğrenmek için gitti. Onu bulduğu zaman da; “Sana, rüşt ve hidayetten bildiğini bana öğretmen için tâbi olabilir miyim?” dedi.
Bu kitap, Fatiha ve Hucurat Suresinin bir güzel tefsiridir. Allah yazandan razı olsun, mekanı cennet olsun.
Bir kitabı elime aldığım zaman, ben bu kitaptan ne bekliyorum diye düşünürüm hep. Çünkü bazı kitapları gerçekten bir şey beklememem gerektiğini düşünerek okurdum. Ama hiç şaşmaz, her zaman da beni yanıltacak, bu cümleye değerdi dediğim bir