Oyun özellikle küçük bir çocukken insanın henüz göze alamayacağı senaryoları sahneleyebilmesine izin verir: bir prenses olmak, en güzel, en sevilen ya da Külkedisi gibi beyaz atlı prensle evlenerek kraliçe olacak küçük bir çocuk olmak gibi. Oyuncak bebek ve girip çıktığı kılıklar aracılığıyla, burada giysinin bir duyguyu, bir gücü, ruhsal olarak iz bırakacak bir ideali pekiştirdiği kadınlıkla ilişkinin başladığını anlamak hiç de zor değil. Oyun kişilik oluşumunun zeminidir.
Gerçekten de, bir çocuk oyun oynamıyorsa, bu çoğunlukla bir şeyin onun çocukluk etmesine ve dolayısıyla kaygısız bir biçimde içsel oluşumu için gerekli ve mümkün özdeşleşmeleri yaşamasına engel olmasındandır.
Bir giysi yerine göre bir hikâyeyi, bir arzuyu, bir ihtiyacı, bir isyan sancağını, sosyal bir damgayı ya da başka türlü yorumlamak istersek, bir semptomu, bir koltuk değneğini, hatta bir protezi cisimleştirebilir.
Kadınlık duygusu en az bir o kadar maddi bir şeye bağlı ve kadınlar giysiyi kendilerini dört dörtlük kadın olduklarına ikna etmek için kullanırlarsa keyif-giysinin bağımlılık-giysiye dönüşmesi ihtimali yükseliyor.
Ve eğer küçükken her kadın bebeklerini giydirerek oynadıysa yetişkinliğe erdiğinde giyinmek oyuncu bir yaratıcılıkla kendisini iyi hissetme, artık kadın olan bedenini, sürekli evrim halinde olan bedenini anlamlandırmasına, yeniden anlamlandırmasına izin verir.