Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mahmut Âdem

Mahmut ÂdemDünden Bugüne Eğitim 1920-2012 yazarı
Yazar
9.0/10
1 Kişi
11
Okunma
0
Beğeni
876
Görüntülenme

Mahmut Âdem Sözleri ve Alıntıları

Mahmut Âdem sözleri ve alıntılarını, Mahmut Âdem kitap alıntılarını, Mahmut Âdem en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Siyasal demokrasi, ancak belli bir ekonomik gelişmişlik düzeyinden itibaren, gerçekten işlerlik kazanabilir. Üçüncü Dünya ulusları kapitalizm yoluyla bu düzeye hızlıca ulaşamazlar: Asya, Afrika ve Lâtin Amerika'nın evrimine hakim olan bu iki temel noktadır: Buna karşılık komünizmin önerdiği çözümler, bu yörelerde etkili olmamıştır. Komünizmin geçiş evresi denilen evrede, tüm ulusların yöneldiği hem politik, hem ekonomik tam demokrasiye ulaşmak için en doğru yol, siyasal özgürlüklerin tümüyle sanayileşmeye feda edilmesi değildir. Çünkü diktatörlük ve kurumları ya da Batı'daki kapitalist düzen bir kez yerleşti mi söküp atılması, çok güçtür. Hatta üretimin büyümesini sağlamak için bu vahşi yöntemlerin en iyi yöntemler olduğu da kesin değildir: Gereğinden çok fazla merkezi olarak planlanmış bir ekonominin savurganlıkları, kayıpları ve yanlışlıkları belki gereğinden fazla olan liberal bir ekonomideki denli büyüktür. Bunu, hemen hemen tüm geri kalmış ya da gelişmekte olan uluslar, az çok net olarak bilmektedirler. Bu nedenle anılan ülkeler; Atatürkçülüğün öncüsü, hatta ta kendisi olduğu bir karma siyasal ve ekonomik çağdaşlaşma yönetim biçimini benimsemişlerdir.
Eğitim ile kalkınma arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Hatta eğitim çağdaşlaşmanın kilidi, kalkınmanın anahtarıdır.
Reklam
1933 yılında bilim ve teknoloji üretmeyen, çağdışı kalmış Darülfünun kapatıldı, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. İstanbul Üniversitesi, özellikle Almanya'dan ülkemize göç eden Alman bilim adamlarının da katkısıyla çağdaş ve laik bir üniversiteye dönüştürüldü.
25 Şubat 1925 tarihinde dinin politik amaçla suistimal edilemeyeceği hakkında kanun kabul edildi. Bugün din politik amaçla kötüye kullanılmıyor mu?
Harf devriminden sonra 24 Kasım 1928 tarihinde, Atatürk'ün başöğretmenliğinde, tüm yurtta Ulus Okulları (Millet Mektepleri) açılarak okuma-yazma seferberliği başlatılmıştır. Harf devrimi ile yüzde sıfır (0) olan nüfusun okur-yazarlık oranı yedi yıl sonra, 1935 yılında yüzde 20'ye yükselmiştir.
Kitleler düşünür olmadıkça, hangi haklara sahip olduğunu anlamadıkça, kitleler, istenilen yöne herkes tarafından iyi veya kötü yönlere yöneltilebilirler. Mustafa Kemal Atatürk
Reklam
Halkın çok büyük bir bölümü; çeşitli tarikatlar, bu tarikatlara bağlı tekke, zaviye ve türbelerin etkisi altında bulunmakta idi. Yalnız İstanbul'da 16 tarikat ve 450 dolayında tekke olduğu belirlenmişti. Toplum; şeyhlik, ağalık, derebeylik, büyücülük vb. kisveler içindeki bir kısım yalancı, riyakar ve halkın sırtından parazit olarak geçinen kişilerin etki ve baskısı altında yaşamını sürdürüyordu. Başı ağrıyan, oğlu-kızı evlenecek olan, keçisi-koyunu kaybolan halk; bu vb. sorunların çözümünü öncelikle üfürükçülere, muskacılara sorardı.
1956-1957 öğretim yılında Rüştü Uzel'in de bulunduğu bir toplantıda Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri katılanlara şöyle der: Burada sizlere hayatımın en büyük hatasını ve işlediğim en büyük günahı itiraf edeceğim. Bakan sıfatıyla Türkiye'nin gezmediğim tarafı kalmadı. Her gittiğim yerde köyde olsun, kasaba ve şehirde olsun daima Rüştü Uzel'in eserleri ile karşılaştım. Anladım ve iman ettim ki bu memlekette en iyi çalışan daire onun dairesi idi. Devamlı eser bırakan da kendisidir. İşte o zaman yüreğime bir hançer saplanmış gibi hissettim. Ben Rüştü Uzel'i, yurda daha nice faydalı eserler vücuda getirecek en olgun, en verimli devresinde, şimdi ne kadar boş ve haksız olduğunu iyice anladığım bir politika gafleti içinde, işinden uzaklaştırmıştım. Bu hançer gibi yüreğime saplanan vicdan azabı, benim layık olduğum cezadır. Burada herkesin önünde Sayın Rüştü Uzel'in ellerini öperek gözyaşlarımla ondan bu büyük suçumun affını rica ediyorum. Bakan Tevfik İleri'nin bu davranışı karşısında, Rüştü Uzel hiçbir karşılıkta bulunmaz. Salonu dolduran, sesi kesilmiş gibi duran insanların arasından yavaşça sızıp, çıkar gider.
Hiçbir zaman affedilmeyi hak etmiyorsun T. İleri
Atatürk de çok önem ve öncelik verdiği eğitim sorunlarını çözebilmek için, Cumhuriyet'e inançlı, aydın, laik, çağdaş bir öğretmen ordusuna gereksinim duyuyordu. Devrimlerin yerleşip kökleşmesinde öğretmenleri kendine en yakın yardımcı seçen Atatürk, öğretmenleri ve öğretmenlik mesleğini her zaman yüceltmiştir. Bu bağlamda, 16-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Ankara'da toplanan Birinci Maarif Kongresini açış konuşmasında öğretmenlere şöyle seslenmiştir: Huzurunuzda ve milletin huzurunda milli eğitimimizle ilgili görüşlerimi açıklamaya imkan veren bu fırsattan yararlanarak beklediğimiz kurtuluşun saygıdeğer öncüleri olan yüce Türk öğretmenlerinin bugünkü durumu göz önünde bulunduracağından ve her güçlüğe göğüs gererek bu yolda yılmaksızın yürüyeceğinden hiç şüphem yoktur. Görevimiz çok önemli ve hayatidir.
Yunan askerinin 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'de denize dökülmesinden dört ay sonra Atatürk İzmir'de halkla konuşmasında kadınların toplumun ekonomik ve toplumsal yaşamında ikinci planda bulunmasının ulusumuzun gelişmesini engellediğini belirterek şunları söylemiştir: "Ulusumuz kuvvetli bir ulus olmaya azmetmiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her alanda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan böyle kadınlarımız da bilgin olacaklar ve erkeklerin gördükleri tüm öğrenim derecelerini geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplumsal yaşamda erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı olacaklardır."
Reklam
Fransızca sözlük laik eğitimi şöyle tanımlamaktadır. Sivil toplumun ve din toplumunun ayrılması ilkesi. Devlet hiçbir dinsel güç icra etmez. Kilise hiçbir siyasal güç icra etmez. Laiklik, yalnızca eğitim alanında geçerli bir ilke değil, aynı zamanda bir düşünce ve yaşam biçimidir, dolayısıyla her tür düşünce özgürlüğünü tüm yönetim, hukuk, kültür konularını da içerir.
Atatürk'ün 22.9.1924 tarihinde Samsun'da yaptığı konuşmadan bir kesit
Efendiler! Yeryüzünde üçyüz milyonu aşkın müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle eğitim ve terbiye almaktadırlar. Ancak üzülerek söylüyorum, işin gerçek olan yanı şudur ki, bütün bu milyonlarca insan şunun ya da bunun kölesi durumundadır.
Atatürk; 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara'da toplanan Maarif Kongresi'ni açış konuşmasında şöyle demiştir: "Bugüne kadar izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde en önemli etken olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli eğitim programından bahsederken eski devrin hurafelerinden, toplumsal yapımızla hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu'dan ve Batı'dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, milli özelliklerimizle ve tarihimizle bağdaşabilen bir kültürü kastediyorum." Atatürk'e göre "Bir ulusun yükselmesi ve gerilemesi de eğitimin ulusal olup olmaması ile ilgilidir". O hep eğitimin ulusal değerlere dönük olmasını savunur.
Anayasamıza göre, eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz (Mad. 42). Anayasa'da betimlenen Türk eğitimi; çağdaş, bilimsel ve laik eğitimdir. Ancak kağıt üzerinde böyle olmakla birlikte, bugün gerçekten ulusal eğitimimiz ne ölçüde çağdaş bilim ve eğitim ilkelerine göre yapılmaktadır?
12 Eylül 1980 askerî yönetimi, Atatürkçülüğün içini boşaltmıştır. Bu arada laik eğitim de onarılmaz yaralar almıştır. Askerî yönetim; antilaik girişimlere ilk yeşil ışığı; ilk ve ortaöğretim kurumlarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini anayasal olarak zorunlu yaparak yakmıştır (Mad. 24). Hangi demokratik ülke anayasasında bir dersin zorunlu olduğu yazılıdır?
87 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.