Mario Levi’nin, okumaya başladığınızda önce biraz karmaşık gelen ancak devam ettikçe sizi sarıp sarmalayarak içine alıveren tarzıyla yazdığı son romanı.
Kitapta hem anlatıcı hem de yazar olarak gördüğümüz iki farklı kişiyle karşılaşıyoruz. Bir de yazarın yorumları kitap boyunca aynı hikâyeyi anlatmaya devam edince, ortaya çok katmanlı bir yapı çıkıyor.
Yazar, alışılmadık hayatlar yaşayan bir grup insanı aynı mahallede toplamış. Okudukça, bu insanların yaptıkları tercihlerin, hayatlarını nasıl etkilediğine şahit oluyorsunuz. Anlatıcı da geçmişte aynı mahallede yaşamış ve karakterlerle ortak anılara sahip biri. Yıllar sonra geldiği eski mahallesi ile ilgili bizlere hikâyeler anlatıyor. Bunlar kendi içlerinde bağımsız gibi görünmekle beraber bütününde romanın kurgusunu oluşturan unsurlar. Her bir hikâyenin karanlık bir tarafı var ve birbirlerini zincirleme etkilediğini görüyoruz. Bu durum kitap boyunca sizi şaşırtmayı sürdürerek devam ediyor.
Kitabın, Doğu anlatı geleneği tarzında yazılmış, ustalıkla işlenmiş bir kurgu olduğu söylenebilir. Okuduktan sonra bende bıraktığı iz ise; İstanbul’un eski bir mahallesinde, sokakların arasında yazarla beraber bir yolculuğa çıkıp, tüm sesleri ve kokuları duyarak, lezzetleri tadarak, ortamları hissederek kitap boyu yol almak oldu.
Çok keyif alarak, düşünerek, sorgulayarak, şaşırarak, hayal ederek okudum. Tercihlerini sorgulamak isteyen, çocukluğunun benzer ortamlarına şöyle bir bakmak isteyen herkese okumasını tavsiye ederim.