"Nerede organize olmuş bir din varsa, orada sana nasıl düşünmen gerektiğini söyleyen büyük bir yaşlı adamlar grubu vardır. Seni onlara saygı duyman için kandırırlar ve sen onların göreve gelmesi için oy verirsin. İşte orada, tüm savaşlarda, şimdiki gibi soğuk olanlarında bile karanlık ve delilik vardır."
“1960’ların başı İstanbul. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye,
Sovyetler Birliği’nin ise Küba’ya nükleer başlıklı füze yerleştirmesi
ile başlayan gerilim, dönemin iki süper gücünü karşı karşıya getirmiş,
geri sayım başlamıştır. İstanbul’un bohem bir köşesinde ise
bu unutulmaz geceye kendilerine yakışacak şekilde tanıklık
etmek isteyen bir grup özgür ruh, düzenledikleri Dünyanın Sonu Partisi’nde
piyano başına toplanmıştır. Piyanoda Baby, kendisini söylediği şarkının
büyüsüne kaptırmış Grace, üç tekerlekli bisikleti üzerinde kahkahalar
atan ressam Hümeyra, şallar arasında gizlenen Sergey, ve
piyanonun altına saklanmış, geldiği bu yeni ülkeye ve tanıştığı bu yeni
insanlara dair tüm detayları hafızasına kaydetmeye kararlı küçük bir kız: Mimi.
27 Ekim 1962’de, gece yarısına bir kala,
efsanevi bir fotoğraf karesinde böylece yakalanmış bir an:
Sanki sadece o gecenin değil, Mimi’nin kendi soğuk savaşının da tanığı."
"Dünyanın neden benim istediğim gibi olmadığını sormayı bıraktığımda, kendi yaptığım işi daha mütevazı bir ışıkta görmeye başladım.
Asıl onurun, her şeye rağmen bir şeyler yapmaya çalışmakta yattığını düşündüm."
"Her şey geçmişle iç içedir.
Hiç kimse sana bütün hikayeyi anlatmaz; dolayısıyla nerede durduğunu bildiğinden asla emin olamazsın.
Riskini alıp düğümünü kendin atarsın; çünkü hikaye asla bitmez."