Max Aub, 2 haziran 1903'de Paris 'te doğdu. Babası Alman, annesi Fransızdı. I.Dünya Savaşı patlayınca ailesi İspanya'ya yerleşti.
Max Aub babasıyla birlikte gezici satış elemanı olarak çalıştı, böylece bütün ülkeyi gezme olanağı buldu. Herhangi bir ülke seçme vakti geldiğinde, duraksamaksızın İspanya'yı seçti.Fransa, Almanya, ve Rusya'yı gezdi. Yazmaya başladı.Yazılarını İspanyolca yazdı.İç savaşın ardından Fransa ' ya sürgün edildi. 1941 e kadar burada kaldı, ardından Cezayir, Djelfa' ya sınır dışı edildi.
1942 nin sonlarında halen yaşadığı Mexico'ya gitti. 1969 da geçici olarak İspanya ya geri döndü. Max Aub un antoloji, düz yazı, şiir, roman, anlatı, tiyatro oyunu olarak çok sayıda kitabı vardır.
Yazar 1972 yılında ölmüştür. Franco rejimine karşı ciddi bir tavır sergilemiştir.Alman-Yahudi bir geçmişi olduğundan casus ve hain olarak ilan edilmişliği vardır.Ölümü Meksika da bir kumar masasında aniden oluvermiştir.
Max Aub un yazdığı Örnek Suçlar, 2009 yılında kurulmuş olan Tiyatro Mat tarafından sahnelenmiştir.
İnsanlığın büyüklüğü, kurduğu ütopyaların gücüyle ölçülür. Şimdi hiçbir yere gitmiyorsak, günümüzün idealinin, içgüdülerin bastırılması ve bayağılık oluşundandır.
Bu gösterişin ve masrafın sebebini hala anlamış değilim.. (S:40)
Bakın arka kapak bıze ne söylüyor :
Jacobo bir karga; meraklı, zeki, gözlemci bir karga üstelik. Kendi türünün yararına insan yaşamına dair çeşitli notlar düşmüş defterine. Akıl yürütme şekline bakılırsa feraset sahibi bir kargaymış. Ama eserini tamamlamaya vakit bulamadan ortadan kaybolmuş...
Fransa toprakları içinde yer alan bir toplama kampında geçiyor. Zamanında Max Aub diye bir yazarın da yatmış olduğu bir kamp.
Aynı zamanda.
Kesfedilmeyi okunmayı bekleyen güzel bir kitap..
Seveceksiniz biliyorum,
1950 de yayımlanan kitabın Türkçe 'ye ilk kez çevrilişi. Kitap, bir karganın ağzından dökülen sözlerle ilgili.Olaylarımız, İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa toprakları içinde yer alan Vernet toplama toplama kampında geçiyor.Kamp, zamanında Max Aub'un da yatmış olduğu bir yer. Orada gözlemlediklerini, yaşadıklarını bir karganın ağzından anlatmış. Kargamız Jacobo, kitap boyunca insanların kötü yanlarını anlatmış. Jacobo burada hep en kötüsünü gördüğünden insanların iyi olarak adlandıracağımız yanlarını bile kötü anlatmış. Çünkü kampın üzerinde uçarken, ağacın üzerine tünerken gördüklerini bir türlü anlayamıyormuş. Bu nedenle her şey ona kötü gelmiş. Hep zayıflıklara ve yitirilen insanlığa şahit olmuş. Mesela insanların neden gaz odalarına alındığını, neden üst üste uyuduğunu, ayaklarında ayakkabı olmadığını, neden dayak yediklerini, aç bırakıldıklarını anlayamıyormuş. Sonra bir kafese tıkıldıklarını şarkı söylemelerinim istendiğini, söylemeyince dayak yediklerini, saçlarının istekleri dışında kazıtıldığını anlamıyor. Bir yerde Jacobo hortumla su tutularak soğukta yıkanan zayıflıktan pörsümüş insanları anlatırken "Her gecenin bir sabahı vardır: Kendi tecrübelerime dayanarak söylüyorum, fakat bu iğrençliğin şokunu henüz atlatabilmiş değilim" diye yazmış. Bahsettiği iğrençlik bunlarla sınırlı değil ancak karga diliyle yazdığı bazı yerleri yazmayı içim elvermedi. Beğenpim bir kitap oldu
Uzun bir zamandır inceleme yazamıyorum. Artık bu kitap için inceleme yazmaya kendimi zorladım. Kitap Fransa'daki bir toplama kampından yola çıkılarak bir karganın ağzından yazılmış. Oldukça enteresan ve dili çok keskin. İnsanoğlunun bırakın kötü yanlarını size göre normal olan yanlarını bile yerin dibine sokulmuş. Aslında o normal hareket ve davranışların mantıken ne kadar absürt olduğunu kitabı okuyunca anlamış oluyorsunuz.
Efsaneye göre Kargaların 150-200 sene yaşadığından bahsediliyor. En uzun yaşayan karga şuan Avustralya Kargası ve tam 22 yıl yaşayabiliyor. Hayvanlar içinde belki de en uzun yaşayan canlı türü. 59 yıl kadar yaşayan karga cinsine de rastlanmış.
Bu sevimsiz ama çok zeki hayvan türünün ağzından bir toplama kampındaki insan türünün bütün kötülük ve azgınlıklarına tanık olacaksınız. İçinde altını çizebileceğiniz güzel beylik sözler var. Benim şahsen en çok beğendiğim sözü buraya yazmak istiyorum.
"İnsan saat gibidir: Şayet iyiyse yıllarca dayanır, kötüyse kimse çıkıp da onları tamir etmez."