Mazhar Şevket İpşiroğlu sözleri ve alıntılarını, Mazhar Şevket İpşiroğlu kitap alıntılarını, Mazhar Şevket İpşiroğlu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''Son yıllarda eğitim sistemimizde bilime ağırlık verilerek sanat dersleri geri plana itildi. Ortaokuldan sonra büsbütün kaldırıldı. Sanatın, boş zamanları değerlendirme dışında bir yeri olabileceği göz ardı edildi. Oysa bilim ve teknoloji, düşünme ile ve sanatla bütünleştiği oranda toplumun ilerlemesini sağlayabilir.''
Bilinçaltı mekanizmasının ürünü olan Sürrealist eserler, mantık dışı olmayacak çağrışımlarla dolu oldukları halde, Rönesans sanatçılarını anımsatan şaşmaz bir el ustalığı göstermektedirler. Sürrealist sanatçıların resimlerinde parlak, temiz renkler ve güçlü kontrastlıklar kullandıkları görülmektedir. Akımın önde gelen sanatçılarından Salvador Dali, resimlerinde her biçimin aynı anda birden çok şeyi betimlemesini sağlayarak, dikkati her renk ve biçimin olası birçok anlamı üstüne çekmiştir.
''Sanatlar arası etkileşim, doğa yansıtmacılığından uzaklaştığı noktada ivme kazanmıştır, ve müziğin biçim dili diğer sanatları doğrudan etkilemiştir. Resim sanatı ise buna öncelik etmiştir.
Rönesans’tan bu yana sanat, doğanın duyular le algılanan dış görünümünü
yansıtmıştı. Duyulara güven olmayacağı için, kübistler natüralist sanatı bir
aldatmaca olarak görüyorlar. Onlar nesnenin dış görünümünü değil, özünü
değişmeyen yapısını vermek istiyorlardı. Nesnelerin değişmeyen yanı
duyularla algılanamazdı, ancak akılla kavranabilirdi. Batı düşüncesinden
Descartes’ten beri kökleşmiş olan akılcılık, felsefe tarihinde olduğu gibi bu
kez sanat tarihinde devrim yapıyordu: Natüralizm doğrultusunda gelişen
beş yüzyıllık gelenek, Kübizmle yıkılıyor ve Apollinaire’in “Düşün
Ressamlığı” ya da “Kavram Ressamlığı ” dediği yeni bir çağ üslubu doğuyor.
(..)
20. yüzyılın başı, geçmişle hesaplaşma dönemidir. Doğanın bulgulamasıyla
başlayan, doğa araştırmasıyla sürdürülen, doğada gizli kalan tüm olanakları
sonuna değin deneyen bir kültür gelişmesiyle hesaplaşmaydı bu...
''Yeniçağın başında nasıl Leonardo, Barmante gibi Rönesans ustaları doğa gerçeğini beş yüzyıl işleyecek olan bir dünyanın kurucuları oluyorlarsa, Picasso, Le Corbusier, Mondrain, Gropius vb. XX. yüzyıl sanatçıları da tekniğin getirdiği olanakları insanın buyruğunda kullanacak olan yeni bir dünyayı kuranlara öncü oluyorlar.''
İnsanın nerden geldiği değil,
nereye gittiği önemlidir,
diyor Doğulu bir bilge.
İnsanın nereye gittiğini anlamak istiyorsan
nerden geldiğine bak,
diyor Batılı bir bilgin.
İslâm inancına göre hakikat "Söz"de belirmişti. Bu yüzden söz sanatının İslâm dünyasında yeri büyüktü ve bu dönemde Arap ve Fars dillerinde yazılan zengin bir edebiyat gelişmişti. Resim sanatı kitaba girmekle geliştirebileceği yeni bir hayat alanı buluyor ve bu tarihe kadar ilişki kuramadığı İslâm düşüncesine açılıyordu. Sanatçılar başta ürkek davranıyorlar Harirî'nin "Makamat'ı" ve "Kelile ve Dimne" gibi halk arasında sevilen ve tutulan birkaç eseri resimlendirmekle yetiniyorlar. Fakat hal böyle de olsa resim sanatı bu yoldan İslâm düşüncesinin yaratıcı güçleri ile bir bağlantı kurabiliyor ve İslâm sanatına mal edebileceğimiz tabiattan uzak soyut bir resim türü ortaya çıkıyor.
İslâm resmi diyebileceğimiz bir tasvircilik ancak geç Abbasiler Devrinde Bağdat Okulu diye tanımlanan eserlerde ortaya çıkıyor. Emeviler devrinde yapı süslemesi olarak uygulanan resim bu devirde kitap resmi oluyor . Yapı sanatı ile ilişkisinin kesilmesi şüphesiz resim sanatı için bir kayıptı fakat 9. yy.'da hadis ve fıkıh bilginlerinin yorumlarıyla resim yasağı kesinleştikten sonra İslâm dininin yerleştiği topraklarda resim sanatının yapı dekorasyonu olarak gelişebileceği düşünülemezdi.
Çevremizde yeralan nesneler birer görüntüdür, gerçek olan bunların Idea'sıdır.
İdea: değişmez öz, şeylerin ilk örneği, uzayın ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil ruhsal olarak, anımsama yoluyla kavranabilen, duyularla yalnızca görüngüleri algılanabilen asıl gerçeklik.Kitabı yarım bıraktı
Genel olarak, çekingen, kabuğuna çekilmiş, itilmiş, topluma ayak uyduramamış bir gençtim bu yıllarda. Yine bu devirde, Dostoyevski, Çehov ve diğer Rus yazarları, Yunan, Latin, Fransız, Alman ve diğer klasikleri okuyup, yutmuştum!