Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde, Türkiye Ortadoğu Forumu Özgür Üniversite'de ve Kolektif: Sosyal Bilimler Araştırma Topluluğu'nda çalışmaktadır.
Şubat 1965'te Arap ülkelerinden Türkiye'ye okumak üzere gelen öğrencilerin sayısı 2000'i aşar. Bu durum, özellikle Ortadoğu ülkelerinden gelenlerle birlikte üniversite gençliğinin bölge ve dünya siyasetine ilişkin farkındalıklarını arttırır. Yabancı öğrenciler arasında bulunan çok sayıda Filistinli öğrenci ile Türkiye'deki üniversite gençliği arasındaki etkileşim,özellikle 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın da etkisiyle, kendine özgü sonuçlar yaratarak gerek Türkiye siyasetini gerekse Türkiye'nin ABD ve İsrail gibi ülkelerle ilişkilerini etkileyen dinamikleri açığa çıkarır.
...işçi sınıfının ana gövdesinin tipik oy verme davranışı en başta Demokrat Parti kimliği ile damgalandı; merkez sağ eğiliminin altında yola çıkıldı. Bu kimlik, adeta bir doğum lekesi olarak günümüze kadar varlığını sürdürdü.
“......... TÜRKİYE’NİN DE ORADA YERİNİ ALMAYA ÇALIŞTIĞI YILLAR…”
1950’li yılları, İsmet İNÖNÜ’nün 1964 de ABD başkanı JOHNSON’ın mektubuna cevaben söylediği iddia edilen söz ile tanımlayabiliriz. O yıllar ki Türkiye’nin meşrutiyetten sonra ikinci kez çok partili hayata geçtiği dönemdir ve 27 Mayıs 1960 darbesiyle de kapanmıştır.
Bir derleme
İlk kitap “Türkiye’nin 1950’li Yılları”nı ne kadar keyifle okuduysam bu kitabı bitirebilmek için bir o kadar çaba sarf ettim. Önceki kitaba göre bir fark var. İlk kitapta beğenmediğim makale sayılıyken bu kitapta tam tersine beğendiğim makale sayılı. Umarım, eğer yapılırsa, 1970’li yıllar da bu şekilde olmaz. Severek okuyacağımı düşündüğüm bir seri olacakken ikinci kitabında hayal kırıklığına uğrayarak bırakmak istemem.
Mete Kaan Kaynar'ın bu serisini çok seviyorum. İlk olarak 1950'li yılları okumuştum ve 1960'li yılların dilinin ona göre ağır olduğu bir gerçek. Buna sebep göstererek bu kitaba 4 puan vermiş kimi arkadaşlar ki bunu çok adaletsizce buldum. Çünkü kitap çok güzel. Şöyle açıklamak isterim, kitap tek bir yazar elinden çıkmış değil, altmışlı yıllara ait konulara dair farklı farklı pek çok yazarın makalelerinden oluşuyor, mesela o yıllardaki anayasanın hazırlanma sürecini bir yazar ele alırken, Almanya'ya göç olgusunu ya da ekonomik durumu başka bir yazar ele alıyor. Dolayısıyla kitapta birden baya bir fazla yazarın makalesi var. Bazı yazarların dilinin ağır olduğunu ve cümlelerini anlamak için iki üç kere okuduğumu inkar etmeyeceğim. Ama ben bu kitabı aaa çok sürükleyici hemen okuyup bitireyim diye almadım zaten. Günde beş on sayfa sakin sakin ağır ağır okuyarak ilerledim. Çünkü siyasi tarih çok seviyorum ve acelem yok. Eğer siz de benim gibi ağır ağır yavaş yavaş ilerler yanında başka kitap da okursanız keyif alırsınız ama bir an önce bitireyim akıcı olsun roman gibi olsun diyorsanız okumanız gereken 60li yıllara dair başka kitap seçmelisiniz. Son olarak kitap oldukça kalın ve hemen her konuda bilgi içeriyor o yıllara dair. Ben bu güzel kaynak için Mete beye teşekkür ediyor ve gönülden bir 9 puanı veriyorum. Dediğim gibi bazı makalelerin dilinin ağır olması (ki hepsi değil bazıları çok basit akıcı bir dille yazilmisti) bir eseri asla kötü yapmaz. Kütüphaneme bu eseri kattigim için çok mutluyum. Sırada yetmişli yıllar var :)