...Bütün bu kısıtlayıcı, denetleyici eğilimlerin anlamı nedir? Herhalde devlet her şeyin ve herkesin üstünde olmak istemektedir. Ve işte burada da Batı'daki gelişmelerden farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Feodalite bıraktığı kaçaklar, sızıntılarla, birikimlerle kapitalizme gebe kalırken Osmanlı devleti değişmez bir düzen (nizam-ı kadim) kurmak iddiasıyla sistemin her yanını sıkı sıkıya tıkayarak değişen dünya içinde değişmeyen bir dünya olmaya çalışmıştır.
Kuşkusuz henüz değişmemiş bir dünya ortamında böylesine istikrara yönelik bir devlet düzeni hem insan hem toprak üzerinde çağdaşlarından daha etkin olacaktı. Nitekim zamanının en geniş siyasal sınırlarına egemen olabilmek ve yine en kozmopolit bir nüfuzu altı yüzyıl boyunca yönetebilmek ister istemez kişilerin aleyhine ve devletin lehine bir otorite düzeniyle olabilmiştir. Böylece merkezde güçlü ve istikrarlı, çevresinde ise saldırgan ve yayügan bir dünya devleti ortaya çıkmıştır.
İşte bu otoriter/totaliter devlet yapısı yeryüzünün büyük dönüşümlerinden uzak kaldığından "Büyük Türk" durağan bir dünyanın özenilen bir oyuncusu iken değişen dünyanın şaşkın ve uyumsuz bir seyircisi oluverecektir.