Ahmet Müeyyet Boratav 11 Şubat 1922'de Bolu'da doğdu. Babası Kaymakam Abdurrahman Naili Efendi, annesi Sıdıka Türegün'dür. Kökleri Konya'nın Ibradı ilçesine uzanan, çoğunlukla hukukçu olan bir aileden gelmektedir. Ağabeyi Prof. Dr. Pertev Naili Boratav; kardeşi Dr. Can Boratav.
İlkokulu Mudurnu ve İstanbul'da okuyan Boratav, son sınıfa kadar Pertevniyal Lisesi'ne devam eder, son sınıfı Konya Lisesi'nde tamamlar, İstanbul Tıp Fakültesi'ne giren Boratav fakülte yıllarında ilerici Gençlik Birliği'nin kurucuları arasında yer alır.
1944'te Süleymaniye Camii'nin minaresine "Saraçoğlu Faşisttir" yazılı bir pankart asma girişimiyle ilgili olarak tutuklanır. Elli arkadaşıyla birlikte sekiz ay 20 gün Sansaryan Han'daki Siyasi Şube'de sorgulanır. İki yıl Tophane Askeri Cezaevinde tutuklu kalır. 1947de sonuçlanan mahkemeden sonra Adana'nın Kozan ilçesine sürgüne yollanır.
Sürgünde Kozan Devlet Hastanesi'nde gönüllü asistan olarak çalışır. 1948 yılında, İstanbul'da Bakırköy Akıl Hastanesi'nde Dr. Mazhar Osman'ın asistanı olarak çalışmaya başlayan Boratav, uzmanlığını tamamlayamadan asker kaçağı olarak gözaltına alınır ve Zara'ya "Sürgün Alayı"na yollanır. Burada "Er Doktor" olarak sağlık hizmetleri görevini yürütür.
1952'de Yakacık Sanatoryumu'nda göğüs hastalıkları ve dâhiliye ihtisasına başlar. 1953'te Kasımpaşa'daki muayenehanesini açar. Sonraki yıllarda bu binanın üst katında diş doktoru Sevinç Özgüner, birkaç sokak ileride de Dr. Kemal İşler muayenehane açacaktır.
1955'te ihtisasını tamamlar. Hemen ardından 6-7 Eylül Olaylarıyla ilgili olarak düzenlenen "komünist tevkifatı"nda tutuklanır, Harbiye Cezaevi'nde üç ay hapis yatar.
Boratav, 1958 yılında, Verem Savaş Dispanseri'ne girer ve 1959'dan 1998'e kadar Zeytinburnu Verem Savaş Dispanseri'nin başhekimliğini yapar.
Onun 39 yıllık başhekimliği döneminde Zeytinburnu Dispanseri, sekiz - on kişilik kadrosuyla yılda yaklaşık 50 bin kişiyi verem taramasından geçirmiş ve bu sayının yaklaşık yüzde birinin tedavi çalışmalarını yürütmüştür.
12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla başlayan dönemde ihtiyaten gözaltına alınır, yine Sansaryan Han'da 10 gün tutulur.
1970'li yıllarda İstanbul Tabip Odası Yönetim Kuruluna girer, 1980'lerde Onur Kurulu'nda görev alır.
Ağırlıklı olarak geçim sıkıntısı içindeki Hacıhüsrev sakinlerinin tedavi için geldikleri Kasımpaşa'daki muayenehanesini 83 yaşında kapatır ve emekli olur. 14 Ağustos 2010 günü kaybettiğimiz Ahmet Müeyyet Boratav hayatını ve mesaisini dar gelirli insanların sağlığını kazanmasına adayan, Türkiye'nin en eski ve fedakâr doktorlarındandı.
88 yaşında hayatını kaybeden Boratav bir süredir kanser tedavisi görüyordu.
Babalar Günü'nde . . .
Nazım Hikmet'in babasına
yazdığı şiir şöyle:
"Baba !
Her yıl başında
Sana söyleyecek tek bir sözüm var: 'Seni ne kadar çok seversem
o kadar
çok olsun ömründen geçen yıllar . . . ' Baba
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım; Ne zulüm, ne ölüm, ne korku başımı eğemez !
Yalnız senin elini öpmek için
eğilir başım.
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım. . .
" 1 Ocak 1932 / Nazım Hikmet
Zamane iktidarına göre 6-7 Eylül'ü kimler yapmıştı? . . .
Sorulur mu:
- Solcular! . . .
Sıkıyönetim ilan edildi, solcuların ileri gelenleri toplatıldı, içeri atıldı. Bir fikir verebilmek için içeri atılanlardan kimilerinin adlarını anımsayalım:
Aziz Nesin
Asım Bezirci
Mustafa Börklüce
Hasan izzettin Dinamo
Dr. Hulusi Dosdoğru
Nihat Sargın
Kemal Tahir
llhan Berktay
Müeyyet Boratav
Bu liste uzar gider . . .
Enternasyonal
Uyan artık uykundan uyan
Uyan esirler dünyası
Kılıcımız ve çelik kalkan
Kavgamız ölüm kavgası
Mazita kökünden yıkılsın
Biz başka bi alem isteriz
Bizi hiçe sayanlar bilsin
Bundan sonra her şey biziz
Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık Enternasyonal'le kurtulur insanlık
Ağa paşa bey sultan hiç kimseye bilmeyiz hak
Bizi kurtaracaksa ancak
Kendi kollarımızdır
lsyan yangınını körükle
Zulmü zulmetlere savur
Gücünün bütün kuvvetiyle
Tava gelen demire vur
1944 yılında Süleymaniye Camii'nin minaresine asılan bir bez afişle başlayan ve 1958 yılında bir men-i muhakeme kararıyla sonuçlanan on dört yıllık bir gözaltı, hapishane, sürgün ve soruşturma öyküsüne ağırlık verdiğini gördük.
Anıların, kişisel bir perspektiften, tek parti iktida rından çok partili döneme geçiş döneminde Türk solu na; yirminci yüzyıl Türkiyesi'nin siyasi ve sosyal tarihi ne; Türk tıp tarihine ve en önemlisi de Türkiye'de insan haklarının tarihçesine farklı boyutlar getireceğine inanıyorum.