‘Dallarını hem uzanılabilen hem de uzanılmayan yerlere bırakan dünyada, dökülmüş, toprağa karışmış bir yapraktım. Üzerime basılıyor, eziliyor, kayboluyordum.’
.
Rıza ve Münip Usta’nın susması gereken bir şeyler var. Susup da eksiğini yamaması gereken şeyler. Bacaklarına baktıklarında dillerine dökülmemesi gereken nice söz.. Bir ‘ah’ saklı ikisinin de yüreğinde. Üzerine aldıkları, başkalarına emanet bıraktıkları..
.
Üç öykü-bir roman aslında Ovada Paldır Küldür. Başı ile sonu sanki bir yolculuk. Şöyle bir ova havası, kışıyla baharıyla. Mustafa Orman, karakterleriyle-kurgusuyla içe işleyen bir eser ortaya koyuyor. İster ah’ı yüklenin ister zamanı..
Çok sevdim..
.
Emir Tali kapak tasarımıyla~
İki uzun, bir kısa hikâyeden oluşan kitap; atmosfer yaratmakta fena sayılmaz. Ancak dil birçok yerde kusurlu, diyaloglar sahicilikten uzak- öykülere ve karakterlere uymuyor. Öykülerin arasında yer yer anlatılan kısa öyküler ana hikâyede bir yere oturmuyor. Bu da akışı bozuyor. Birçok cümlede belagatte aşırıya kaçılmış. Melodram fazla, finaller küt. Kitabın başındaki ve sonundaki alıntılar ile öykü başlıkları da öykülerden kopuk. Belki yazarın fotoğraf ve belgesel çektiği bilgisiyle "bazı görüntüler" oluşturmakta başarılı olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu, öyküleri iyi kılmaya yetmez.
Yine bir ilk kitap, seviyorum yazarların ilk kitaplarını okumayı.Merak ediyorum devamı gelecek mi diye? "Coğrafya kaderdir " der İbni Haldun.Mustafa Orman da " Güvercini Bileğinden Öp" öyküsünde "Nerede duruyorsa, oraya benziyor insan" diyor.Ve ait olduğu coğrafyanın öykülerini anlatıyor bize.Dil çok ilginç geldi. Okurken, bir yanlışlık var burada dediğim cümleler oldu.Ancak birkaç kez okuyunca, farklı düşündüm.Yer yer örtülü bir şiirsellik çıkıyor karşımıza. Palto öyküsünün son bölümü ilginçti.Bu öyküyü Gogol, Vüs'at O.Bener, Oğuz Atay okusaydı neler söyleyebileceklerini kurgulamış yazar.
Tadımlık...
"Annem susuyor, kendi dilinde parmak parmak, takvimsiz sayıyordu.Annemi o gece gördün mü, senelere yarıldı yüzü.Saçlarını yoldu gözümün önünde.Gözyaşları kanlar içinde kalmıştı.Nikâh tazeledi ömrüyle, ömrümüze.Babamın kırılmış dişini muska niyetine boynunun altındaki etinde saklıyordu.Etine dikmişti o bezi.Ya paltosunu.Her sabah kalktığında ilk işi, siyah paltoyu ıslak bezle silmekti.Her akşam palto dizlerinin üzerinde; astarlarını, ceplerini dikiyordu.Askıda kokmasın diye, her hafta yıkıyordu.
Babam, sekiz beygirli motor gücüyle evimizin göğsüne çarpmıştı.Biz, cesedini ararken, annem kendinde taşıyordu babamın dirisini, ölüsünü.Durmadan değişen şeyler karşısında tek değişmeyen acı:Elbette onun da merhemi vardı.Bütün acılar, bütün ağlamalara yakışıyordu evimizde."
syf 28
Palto-Derdin İncinmesin