Ne zaman çiçeğe, yeşile durdu tüm ağaçlar; güller açtı da dökülüyor? Salt aş uğruna sabah akşam git gellerdeki o anlamsız koşturmaca da, gözünü aç kapa yitiveriyor güzellikler, yaşamı da beraberinde alıp. Geç kalıyoruz hep, ardından bakakalıyoruz. “Bahara bir ulaşsak, diyordum, ilk yaza bir varsak” kış boyu karanlık sabahlar, katran karası akşamlar, geceler. Patlama anında ki o ilk tomurcuğu, ilk rengi, ilk kokuyu, bir avuççuk mavi gökyüzünü düşledim durdum. Bir yaşama direnci, bir umut. Yağmur da siyah yağıyordu, karda içimize. Olaylarla, gazete manşetleri ile gencecik kanlı resimlerle, çamur rengi gökyüzüne bulaşıp göz oluklarımızdan, sinir uçlarımıza çarpan silme karamsarlık, yaşama uzak yaşama küskün. Bahar geliverdi işte, ardından ilk yaz. İçimiz kışlamışsa bizim, tek bir mevsim kalmışsa bakışlarımızda, ne etsin doğa bize. Kolumuz kanadımız kırılmış bir kez. Uzanamıyoruz çiçeğe, ağaca, kuşa, denize. Yaşasın çocuklar, uçurtmaları salıvermişler, düşleriyle mavi gökyüzüne. Baharyeli okşuyor saçlarını, gökyüzünde açan çocuksu ilk yaz çiçeklerini. Bir bacaksız ağlıyor, bekleşip duruyor elektrik direği altında. Uçurtması tele takılmış. Gelip geçen büyüklere bakıyor, bir çözüm yolu bulurlar elbet, parçalanmadan uçurtması. Büyükler görmeden bakmadan geçip gidiyorlar, suratsız. Kendi sorun yumaklarını çözememişler. Bırakmışlar kendilerini de, sorunlarını da olayların akışına.
…
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu her şeyin
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir
Çınarlarına kargaların üşüştüğü memleket
Sütlü mısırların kebap edildiği
Kebap mısır kokusu küllü ateş
Yarı olmuş mısır koçanlarının mor püskülünde akşam