Avustralya’da Murdoch Üniversitesi’nde İngilizce ve Felsefe hocası. Hem Avustralya’da hem başka ülkelerde göstergebilim, postyapısalcılık, edebiyat kuramı ve kültürel incelemeler alanlarında pek çok makale ve kitap kaleme aldı, derlemeler yaptı. Yazar, tüm eserinin aslında demokrasi sorunsalı üzerine olduğunu söylüyor, yapıbozumla da bu nedenle ilgileniyor. Yapıbozumun görevinin, demokrasi adına belli kimlikleri (edebiyatın, ulusun, kültürün, cinsiyetin kimliklerini) daha önce yok sayılmış olan, inkâr edilen kimlikler lehine reddetmek olduğunu düşünüyor. Şair John Kinsella ile marjinallik üzerine kaleme aldığı kitabı Marginalia’da yapmaya çalıştığı şey de, ideal kitap formunu, otoriter, kutsallaştırılmış, kendine yeten, bütünsel kitap nosyonunu sorunsallaştırmak. Niall Lucy 5 Haziran 2014’te hayatını kaybetti. Türkçeye çevrilen yapıtları: Postmodern Literary Theory: An Introduction [1997; Postmodern Edebiyat Kuramı: Giriş, Çev. Aslıhan Aksoy, Ayrıntı Yay., 2003] ve A Derrida Dictionary, [2000; Derrida Sözlüğü, Çev. Sabri Gürses, Bilgesu Yay., 2012]
Yazdığı Kitaplar
Postmodern Edebiyat Kuramı
Diğer bir deyişle, tam da sağlam bir yapı kavramının kendisi bir yanılsama ise, belirli bir tür yazı olarak edebiyata ait ya da edebiyat diye nitelendirilebilecek herhangi bir yapı bulunamaz.
Örneğin, diyelim ki ben Aborijinlerin Avustralya toplumunda gördüğü sistemli kötü muameleyle ilgili olduğunu düşündüğüm bir hususa dikkat çekmek istedim ve bunun için bir grup beyaz gencin arabalarıyla geçerken Aborijin olmayan kız arkadaşının elini tutarken gördükleri genç bir Aborijin adamı, beyaz bir kız arkadaş edinmeye cüret ettiği için dersini bildirmek amacıyla, ezmelerini anlatan bir öykü yazdım. Araba olaydan sonra hızla uzaklaşır ve kız da -dehşet içinde- evine kaçar. Olay, gece çok geç bir vakitte gerçekleştiği için ortada hiç şahit yoktur, neden sonra biri yolun kenarında yatan Aborijin genci bulur ve ambülans çağırır. Ambülans görevlileri, olay yerine vardıklarında, bunun “bir diğer sarhoş Aborijin vakası” olduğunu düşünürler ve adresini bulmak için cüzdanını kontrol edip genci ailesinin evine götürürler. Genç aynı gece daha geç bir vakitte beyin kanamasından ölür.
Güzel ve iğrençten farklı olan yüce doğada bulunamaz, akılda bulunabilir. Yüce, hem “evrensel olarak geçerli” hem de “çıkardan bağımsız” iken, şeylerin yüce olduğuna hükmedecek analitik süreç, doğal a priori bir koşul değil, kültürel bir başarıdır.
Muhakkak “bilgi”yi tanımlayan herhangi
bir dil-oyununa göre, “sanat”ı tanımlayamayacağımız anlamına gelmelidir bu. Sanal nedir? ve Otuz katlı bir binanın otuzuncu kat penceresinden dışarı yürürsen ne olur? sorularına beklenen yanıtlar aynı türden olmaz. İkinci sorunun yanıtının kesinlikle düşerim ve büyük olasılıkla ölürüm şeklinde olduğunu bilirsiniz. Ancak sanatın ne olduğu sorusunun yanıtı, sanatın yalnızca bir görüş meselesi olduğunu, dolayısıyla her şeyin en azından potansiyel olarak sanat olduğunu düşünmüyor olsanız da, aynı şekilde “bildiğiniz” bir şey değildir. Ancak sanatın ne olduğunu düşünürseniz düşünün, onun ontolojisi pek çok diğer şeyin olduğunu düşündüğünüzden
çok daha yoğrulabilirdir. Örneğin, bir masa pek çok değişik form alabilir, ancak yine de bunlar sanatın alabileceği formlardan çok çok daha azdır. Hangi tanımıyla olursa olsun “sanat"la karşılaştırıldığında diğer hemenher şey daha az heterojendir; bunlardan en az heterojen Olanı da “biİim’’dir.
Romantiklerden beslenen ama onlardan ayrı
tutulan yeni akım postmodern edebiyat üzerine teknik bilgilerle ve tarihsel açıklamalarla dolu bir kitap. Savlarını derinleştirirken Acker, Auster, Barth, Pynchon gibi postmodernist yazarların yapıtları üzerinden çözümlemeler yapmış. Edebiyat ve postmodern edebiyat üzerine kapsamlı bir okuma yapmak isteyenler için güzel bir kaynak...